Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Çin, bambu ağacının yetişmesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı şöyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Akla gelen ilk soru şudur: Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır? Bu sorunun cevabı tabi ki beş yıldır. Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik? … Bir başarının şartları her zaman çok basittir. Bir süre için çalışın. Bir süre tahammül edin. Her zaman inanın. Ve hiçbir zaman geri dönmeyin, pes etmeyin…
Eğitim sistemleri, Çin bambu ağacına benzer. Tohumu atmanız, gübrelemeniz, sulamanız nasıl ani sonuç vermiyorsa, eğitim sistemleri de eğitime yapılan yatırımlara ani tepki vermez. Eğitim sistemleri geçmişte başlayan, birkaç kuşağın, politikacının, eğitimcinin, eğitim bilimcinin fedakâr ve sıkı çalışmasının bir ürünüdür. Bu sebeple Afrika’da yetişen bir muz nasıl Rusya’da yetişmiyorsa, Karadeniz bölgesinde yetişen çay New York’ta yetişmiyorsa, başka bir ülkede başarılı olan sistemler başka bir ülkede aynı başarıyı ortaya koymuyor. Bu sebeple eğitim sistemlerini ele alırken başka ülkelerin deneyimlerine bakmalı ancak kendi özgün modellerini de kendileri yaratmalıdır.
Eğitimde başarının birinci değişkeni, tarihsel süreçtir. Bir ülkenin coğrafyası, tarihi akışı, tarihi olayları o ülkenin eğitim sistemlerinin gizli belirleyicisi olur. Anadolu yaklaşık 1000 yıllık Türk toprağıdır. Tarihte Anadolu’yu 1000 yıl elinde tutan Türkler’ den başka millet yoktur. Anadolu’yu kaybetmemek için, zaten kültürlerinde var olan asker millet özelliğini güçlendirerek, nesilden nesile aktarmışlardır. Tarihin savaş kahramanları, tarihî olaylar ve paranoyalar eğitim sisteminin şekillenmesinde önemli rol oynar. Atalarından gurur duyan, üç kıtada at oynatan, çağ açıp çağ kapatan bir milletin ferdi olmanın coşkusu ve haklı gururu, eğitim kurumlarında verilir. Tarihî ritüellerin öğretilmesinde, öğrencilerin atalarından gurur duymasında bir sorun yoktur, hatta desteklenmesi gerekir. Sorun, sürekli atalarından gurur duyan, ancak atalarının kendilerinden gurur duyacakları bir nesil yetiştirememektedir. Tarihin kılıç kahramanlarının gölgesinde yetişen gençler, o yumuşak geçişi yapamamakta, Altaylarda ve Tanrı Dağları’nın eteklerinde gezinip durmaktadır.
Eğitimde ikinci değişken kültürdür. Türk toplumunun kültürel yapısı hedonist, yüksek bağlamlı ve ilişki yönelimlidir. Kültürel yapı, bireyleri öğrenme merkezli değil, yaşama ve hayatını devam ettirme üzerine odaklaşmasına neden olmaktadır. Öğrenme genellikle sözlü kültürel öğeler aracılığıyla olur. Bu yüzden kitap okuma oranı düşüktür. Eğitimli olmak, meslek sahibi olmak ve diploma almak olarak tanımlanmakta, okula ve diplomaya odaklaşan bir kültürel yapı, eğitimi sosyal statü aracı olarak görmektedir. Yükseköğretim görme ve iyi bir yükseköğretimden mezun olma, toplum içerisinde iyi bir itibar ve onur olarak algılanmakta, istihdam edilme olasılığı düşük olan bölümler dahi çoğu zaman öğrenci bulabilmektedir. İlişki yönelimli ve yüksek bağlamlı bu kültürel yapı, kent kültüründe feodal değerleri yaratmakta, kentte yaşayan ancak kentli yaşamayan bir topluluk oluşturmaktadır. Kültürel dinamikler folklorik değil etnik algılanmakta, bu durum da, kentli değerleri değil feodal değerleri daha baskın hale getirmektedir. Bu kültürel yapı eğitilmiş olmayı değil, eğitimi engelleyen faktörlere yaşam alanı sunmaktadır.
Eğitimde üçüncü değişken din ve mezheptir. Türkiye’nin %99’u Müslüman olmasına rağmen din-devlet ilişkisi hep sorunlu bir mecrada seyretmiştir. Özellikle 1937 yılında laikliğin kabul edilmesi ile birlikte, din kamusal alandan tecrit edilmiş ve doğal sınırlarına kadar sürülmüştür. Sekülarizm, din merkezli değil daha çok bilim, akıl ve araştırma merkezli olmayı tercih etmiştir. Bu süreçte din eğitimi sekteye uğramış, ezan Türkçe okutulmuş, cemaat ve tarikatların faaliyetleri durdurulmuştur. Bu aşamada dini eğitim alamayan ya da uzak kalanların din karşıtı yetişmeleri sosyal alanda güçlenmeleri, siyasal İslam’ın da siyaset alanına çekilmesinde etkili rol oynamıştır. Seçimlerde din eğitimini ya da dindarlığı başat değer yapacağını taahhüt eden partiler, bu kesimler tarafından desteklenmiş ve eğitim kurumları laikliğe rağmen, din eğitimi vermeye başlamıştır. Eğitim sistemi din ile anılmaya başlandığı için pozitivizmin etkisi azalmaya başlamış, daha kaderci ve daha din esaslı eğitim ön plana çıkmıştır. Bireylerin dini öğrenme hakkı vardır ve bu hak eğitim kurumlarında verilebilir. Buradaki sorun, din eğitimini başat değer yapıp pozitif bilimlerden uzaklaşmak ve eğitimde ana belirleyici olarak dini eğitimi merkeze almaktır.
Eğitimin dördüncü değişkeni eğitimin siyasallaştırılmasıdır. Türkiye’de öğretmen yetiştirme sistemi; Köy Enstitülerinden başlayarak, Öğretmen Okulları, Yüksek Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri, Eğitim Yüksekokulları ve Eğitim Fakülteleri şeklinde devam etmiştir. Köy Enstitülerinden başlayan öğretmenlerin siyasallaştırma operasyonları iktidara gelen siyasi partilerin tercihlerine göre değişerek 1982 yılında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun çıkışına kadar devam etmiştir. Bu süreçte öğretmenlerin çoğunluğu siyasal bir kimliğin ve yaşam biçiminin elemanı olmuştur. Daha sonraki süreçte öğretmen olanların da çoğunluğu siyasal bir kimliğe sahiptir. Öğretmenlerin yurt ve dünya meselelerine duyarlı olması doğal bir süreçtir. Burada sorunlu olan durum, öğretmenlerin devleti kuran iradenin ya da düşünce sisteminin dışında farklı mecralara yönelmesi ve bu duygulara sahip öğrenci yetiştirmeye çalışması ya da o tür grup ya da yapılanmalarla iş birliği yapmasıdır.
Eğitim sisteminin beşinci değişkeni ekonomik yapıdır. Eğitime yapılan yatırım ile akademik başarı arasında çok fazla ilişki olmamasına rağmen, eğitimin alt yapısının oluşturulması, materyal hazırlanması, dezavantajlı bireylerin desteklenmesi için eğitime ayrılan payın artırılması gerekir. Kamusal eğitimde en önemli meydan okuyucuların başında alt yapı hizmetlerinin seviyesinin düşük, öğrenci ve öğretmen sayısının fazla olmasıdır. Bu durum, eğitimde kaynakların personel maaşlarına ya da bina giderlerine akmasına neden olmaktadır. Bu olumsuz durumlara mülteciler de eklendiğinde, eğitim sorunları katlanarak artmakta ve içinden çıkılamaz hale dönüşmektedir.
Eğitim sisteminin altıncı değişkeni müfredattır. Türk eğitim sisteminin müfredatı ağır ve çoğu ders, konular gereksizdir. Yamalı bohçaya dönem bu müfredatın kısa ve uzun vadede çocukların gelişmesine olumlu katkı sağlaması olası değildir. Önce derslerin azaltılması, sonra da kalan derslerden bazı konuların çıkartılması gerekir. Bu konuda 2019 yılı içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın ciddi çalışmaları vardır. Kazandırılması gereken elzem konuların dışındaki konu ve derslerin müfredattan çıkarılması, dar alanda derinlemesine beceri kazandırılması tavsiye edilir. Öğretim ilke ve yöntemlerindeki istikrarsızlık, ders kitaplarının niteliği, öğretmen ve okul yöneticilerinin bilgi-becerilerindeki sorunlar, eğitimde başarının önemli engelleyicileri arasındadır.
Eğitim sisteminin yedinci değişkeni eğitim kademeleri ve okul çeşitliliğidir. Bir ülkede okul çeşitliliği arttıkça, eğitimdeki sorunlar yumağı da artmaya başlar. Bu sebeple erken çocukluk eğitimi, okul öncesi, ilkokul ve ortaokul eğitimi zorunlu olmalı, lise zorunlu olmaktan çıkartılmalıdır. Mesleki ve teknik eğitimin istihdam merkezli yapısı, dil eğitimi ile desteklenmeli, yurtdışına eleman ihraç eder hale dönüştürülmelidir. Endüstriyel yapı artmadan mesleki ve teknik eğitime talep artmaz. Türkiye bir sanayi ülkesi olmadan, mesleki ve teknik eğitimden beklenen fayda ortaya çıkması zordur. Bu sebeple ya sanayileşmek ya da yabancı sermayeyi ülkeye davet etmek gerekir. Anadolu liseleri kaldırılmalı, Fen liselerinin sayısı artırılmalı, Akademik liseler kurulmalı ve öğrenci kademesine göre değişkenlik taşıyan dersler müfredata yerleştirilmelidir. Ders saatleri azaltılmalı, sosyal ve kültürel faaliyetlere ağırlık verilmelidir.
Eğitimin sekizinci değişkeni eğitim çalışanlarıdır. Eğitim fakültelerinin bir kısmı kapatılmalı, pedagojik formasyon kaldırılmalıdır. Öğretmen yetiştirecek eğitim fakültelerine standart getirilmeli, ihtiyaç fazlası öğretmen yetiştirilmesi engellenmelidir. Öğretmen adaylarının seçimi, eğitimi ve istihdamı stratejik bir üstünlük olarak ele alınmalı, bilişsel, duyuşsal ve beceri bağlamında yetkin hale gelmeleri sağlanmalıdır. Öğretmenliğin mesleki itibarı korunmalı ve arttırılmalıdır. Okul yöneticiliği siyasallaştırılmamalı, yeterli ve yetkin olanların istihdam edildiği, liderlik kapasitesi güçlü olanların atandığı ve sürekli gelişimlerinin sağlandığı bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Sonuç olarak eğitim sistemlerindeki başarı en az iki kuşak öncesinin bilimsel, etik ve değer yönelimli tercihlerine dayanır. Dede tırnağını, baba parmağını feda ederse, evlat elini torun ise kolunu, doğacak çocuk ise canını feda etmek zorunda kalmaz. Öncelikle tüm yapılar, gruplar bir araya gelip, ülkenin eğitim politikaları üzerinde uzlaşması gerekir. Siyasallaştırılmış bir eğitim sisteminden ziyade, bilimsel bir zemine oturmuş, bilimi ve aklı merkeze alan, değer yönelimli bir eğitim modeline geçmek önemli bir tercihtir. Eğitimde topyekûn seferberlik ilan etmek, bu seferberliği bireyden aileye, aileden çevreye ve topluma genellemek esastır. Öğrenmek, bilgi sahibi olmak üst değer oldukça, öğrenme bireylerin yaşam biçimi haline geldikçe, liyakatten taviz verilmedikçe büyük değişimler ortaya çıkmaya başlar. Kent kültürünün baskın hale gelmesi, kentlileşme, bilimsel eğitim açısından olumlu alt yapı oluşturma anlamına gelir. Eğitimde seküler hale gelme, tarih eğitiminde stratejilere yönelme, değer ve inanç sisteminde etik ilkeleri benimseme önemli bir başlangıç özelliği taşır. Eğitim tüm olumlu süreçlerin olumlu sonucunu üreteceği gibi, tüm yanlış süreçlerin yanlış sonuçlarını da üretebilir. Ya kıyamete kadar birlikte yaşamayı, üretmeyi öğreneceğiz ya da birlikte kendi kıyametimizi kendiniz yaratacağız. Tercih Türk toplumunun olacaktır.
Prof. Dr. Necati Cemaloğlu
Kaynakça
Bambu ağacı nasıl yetişir? http://www.orhanshomegarden.com/duyurular.php?id=2 (Erişim tarihi: 27 Ocak 2020).