Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Dil öğretimi eğitim sisteminin içerisinde çok önemli bir yere sahiptir. Anadil eğitimi on iki yıllık eğitim hayatının tamamında en fazla ders saatiyle programda birinci sırada yerini almaktadır. Peki, bu uzun süren dil eğitimi sonrasında anadilimizi ne denli etkili kullanabiliyor ve sağlıklı bir iletişim kurabiliyoruz? Öte yandan yabancı dil eğitimiyle anadil eğitimi ilişkisi irdelendiğinde ortaya nasıl bir tablo çıkıyor? Tüm bunları değerlendirmeye çalışacağız.
Tüm okul düzeylerinde (ilkokul, ortaokul ve lise) haftalık ders saati çizelgeleri incelendiğinde Türkçe ders saatlerinin yabancı dil derslerinden daha fazla olduğu görülmektedir.
Okullarda dil eğitimi ile ilgili ders saatleri düzenlenirken haftalık çizelgede bildiğimiz dilin yani anadilimizin haftalık ders saatlerinin, bilmediğimiz yabancı dil derslerine oranla daha olduğu görülmektedir. Bunun neden böyle olduğunu hiç düşündük mü? İlkokul 3- 4.sınıflarda haftada 8 saat Türkçe 2 saat İngilizce; ortaokullarda 5-6. sınıflarda 6 saat Türkçe 3 saat İngilizce; liselerde 5 saat Türkçe 4 saat yabancı dil tabi bu fark lise türlerine göre daha da artabiliyor.
Bu bir çelişki mi yoksa bunun böyle olmasının anlamlı bir sebebi var mı?
Dil eğitimi ve iletişim becerileri açısından düşündüğümüzde pratikte ne yabancı dili konuşabiliyoruz ne de anadilimizi... Haliyle bu gündelik yaşantımızda da iletişim biçimimizi de doğrudan etkiliyor.
Soruyu cevaplamadan önce belirtmek isterim ki dünyada eğitimi ile önalana çıkan ülkelerde de dil eğitimi ile ilgili haftalık ders saati düzenlemesi ülkemizdekine benzer bir şekilde yapılmaktadır. Yani bu ülkemize özgü bir durum değil. Sorumuzu cevaplayacak olursak anadiline tam anlamıyla hâkim olamayan, anadilde anlama becerisi ve ifade gücünü geliştiremeyen, dilinin gramer bilgisine sahip olamayan bir öğrencinin tüm bu becerileri yabancı dildeki karşılıklarıyla öğrenmesi ve dil belleğine oturtması elbette kolay olmayacaktır. Daha açık bir ifadeyle Türkçe de zarf, sıfat, ek, kelime yapısı vs. gramer bilgisine sahip olmadan bu gibi dilbilgisi kavramlarının İngilizce karşılığını dil belleğine oturtmak pek de mümkün görünmemektedir. Türk dilini ifade zenginliği ve incelikleriyle tam olarak kullanamayan, konuşamayan ve tam olarak anlamayan bir öğrencinin yabancı dili konuşmasını, anlamasını beklemek deveye hendek atlatmaya çalışmaktan öte bir çaba olmaz.
Çocuklarla iletişim kurarken sorduğumuz sorulara çoğu kez kurallı ve anlamlı cümlelerle cevap veremediklerine şahit oluyoruz. Bu durum yazılı ifade becerilerinde de sıklıkla görülebilmektedir. Bu sıkıntıyı aslında toplum hayatında da sıklıkla görebiliyoruz. TV programlarında yapılan sokak röportajlarında bazı vatandaşların kendilerini ifade ederken zorlandıklarına, dili kurallarına uygun bir şekilde kullanamadıklarına da tanık olabiliyoruz.
Anadil eğitimini neden ilkokuldan üniversiteye kadar devam eden uzun bir eğitim süresince görüyoruz?
Türkçe derslerinin tüm eğitim kademelerinde en fazla ders saatleriyle okutulmasının nedeni bireylerin duygu ve düşüncelerini etkili konuşma, yazma, dinleme, okuma faaliyetleriyle tam ve doğru anlama/ifade etme becerilerinin gelişimini sağlamaktır.
Yine çocuklarla yaptığım bazı etkinlik ve uygulamalarda okudukları ve dinlediklerini anlamakta zorlandıklarını fark ettim. Dolayısıyla bunları anlamlandıramadıklarından çok az bir kısmını akıllarında tutabildiklerini gözlemledim. Yine okudukları metinlerde anlamını bilmedikleri pek çok kelimeyi es geçtiklerine ve sözlükten bakma ihtiyacı hissetmediklerine de tanık oldum. Gerek derslerde gerekse sosyal yaşantılarında da işittikleri ve anlamını bilmedikleri kelimelere karşı da aynı tutum içinde olduklarını üzülerek gözlemledim. Eğitimin en temel yapı taşlarından biri de dil eğitimidir. Haliyle anadiline hâkim olamayan, okuduklarını ve işittiklerini tam ve doğru anlamayan bu öğrencilerin diğer derslerden de başarılı olması beklenemez. Türkçeyi bunca eğitim süresine rağmen maalesef etkili ve doğru kullanamıyoruz.
Gündelik dilde kullandığımız pek çok kelimeye anlam yönüyle tam olarak vâkıf değiliz. Bunu televizyonda yayınlanan bazı yarışma programlarından da gözlemleyebileceğiniz gibi elinize bir sözlük alıp kendi kendinizi test ederek de gözlemleyebilirsiniz. Kelimelerin anlamlarına tam olarak vakıf olamayınca birbirinin yerine kullanımlar olabiliyor. Bu da haliyle karşımızda kişilere anlatmak istediğimizin dışında mesajlar göndermemize neden oluyor.
Ülkemizde gündelik iletişimin 300-400 kelime ile yapıldığıyla ilgili araştırmalar da mevcut. Hal böyle olunca iletişim kazaları da istenmeyecek ölçüde artıyor.
Dil eğitimi, verilirken mümkün olduğunca pratik yapılması gerektiğine inanıyorum. Anadil eğitiminde olduğu gibi yabancı dil eğitiminde de dilin tüm becerilerinde bol pratik yapılmalıdır. Dil eğitimi temelde okuma, dinleme, konuşma ve yazma becerilerinin gelişimine yöneliktir. Bu bakımdan dil eğitimi boyunca okuma, yazma, konuşma ve dinleme becerileri pratikte olmalıdır. Burada önemli olan düşünce ve duyguların tam ve doğru olarak ifade edilmesi ve yine tam ve doğru olarak anlaşılmasıdır. Bu bakımdan ilkokul birinci sınıf seviyesinden, itibaren anadil eğitiminde sözlük kullanma alışkanlığı hassasiyetle kazandırılmalıdır. Çocuklara dilin bu farklı becerileri tüm eğitim kademelerinde bizzat pratik uygulamalar ile etkili bir şekilde öğretilebilir.
Konuşma ve yazı türlerini öğrenciler, eğitim hayatları boyunca uygulamalı olarak yazıp konuşabilmelidir. Değerlendirmeleri de bu performans üzerinden yapılmalıdır. Bir öğrenci eğitim hayatında mani, tekerleme, fıkra, bilmece, hikâye, şiir, biyografi vs. yazı türlerini yazarak denemeli ifade kabiliyetini kendi çapında geliştirebilmelidir. Yine aynı şekilde panel, münazara, konferans, seminer, hitabet, söyleşi vs. gibi hayatının en azından belli dönemlerinde yapacağı konuşmalara hazırlıklı olmak adına bu türlerde konuşma becerilerini alacağı eğitimle geliştirebilir.
Sonuç olarak nasıl ki zihnimizde düşlediğimiz bir resmi ancak resim kabiliyetimiz kadar kâğıda aksettiriyorsak konuşma dilimize de tam anlamıyla hâkim olmadığımızda anlatmak istediğimiz duygu ve düşüncelerimizi ancak resim becerisi gibi dile hâkim olduğumuz kadar anlatabiliriz.
Dildeki ifade becerimizi yine ressamın ifade becerisine benzetecek olursak nasıl ki resim becerisi ile portremizi vesikalık bir fotoğraf kadar etkileyici ve gerçekçi bir şekilde çizebiliyorsa dil becerisi gelişen kişi de benzer bir ustalıkla anlatmak istediklerini etkileyici ve net ifade eder.
Vedat Demir