Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Cumhuriyet’in Atatürk'lü yıllarında “milli kültür” denilince Türk ulusuna ait eski öz değerler; kadın erkek eşitliği, eski Türk tarihi, Türk dili, Türk gelenekleri ve görenekleri, eski Türk oyunları, Yunus Emreler, Karacaoğlanlar, Alevilik Bektaşilik gibi tasavvuf ekolleri vb. unsurlar akla gelirken; 1946’dan sonra “milli kültür”denilince, Arap kültürüne ait eski öz değerler; Arap dili, Arap gelenekleri ve görenekleri, İslam dini, türban, Nurculuk, Nakşilik ve Kadirilik tarikatları vb. unsurlar akla gelmeye başlamıştır.
1950’den sonra “milli kültür” ve “yerellik” denilince, aslında kastedilen Türk kültürü değil, Türk kültürüne boca edilmiş vıcık vıcık Arap kültürüdür. Bu dönemde “yerellikle bütünleşme denilen şey, her sokağa bir cami, caminin altına bir market, Alevi köylerini de kapsamak üzere her köye bir imam gönderilmesi, Kuran kursu, medrese açılması, tarikat örgütlenmesinin köylere kadar uzanması, türban ve çarşafın neyi sembolize ettiği bilinciyle birlikte en uzak kırsal alanlara ve ilkokul çağındaki çocuklara kadar gitmiş olması,80 ’li yıllardan önce toplum çoğunluğunun gelip geçtiğini bile ayrımsamadığı kandil günlerinin topluca bir dinsel ayin olarak kutlanması, büyük kentlerin bulvarlarında bile iş günlerinde sokaklara kadar taşmış cami cemaatleri oluşturulması ise, gerçekten de Türkiye epeyce ‘yerellikle bütünleşmiştir’! Ama yerellığin içindeki ritüeller birer ikişer ortadan kalkmış, kız-erkek birlikte eğlenilen köy düğünlerinde kadınlar ayrı bir alanda eğlenmeye zorlanır olmuş,Ankara'nın doğusundaki tüm yerleşim birimlerindeki toplantılarda haremlik-selamlık uygulamaları başlatılmış, daha yirmi otuz yıl öncesine kadar Anadolu’daki tüm kültürlerin birlikte kutladığı ve mevsimsel bir ‘kış yarılama töreni’ bir insanlık geleneği olan yılbaşı bir Hıristiyan bayramı olarak algılanmaya başlanmış, daha birçok benzer gelişme yaşanmıştır... ”
Sinan Meydan Aklı Kemal s.109