Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Bir pazar günüydü. Kızım(4,5) ve yeğenimi(3,5) parka götürmüştüm. Hava çok güzeldi ve park oldukça kalabalıktı. Kaydıraklardan kayıyorlar, tahterevalliye biniyorlar ve rastgele koşuşturuyorlardı. Ben de onları gözden kaybetmemek için pür dikkat izliyordum. Aradan biraz zaman geçmişti ki yanıma geldiler ve salıncakta sallanmak istediklerini söylediler. İki tane salıncak vardı ve onlarda doluydu. Hatta kenarda bekleyen birer çocuk daha vardı. Tamam dedim hadi gidelim salıncağa bindireyim sizi. Salıncağın olduğu yere doğru koşuştular. O esnada bende aklımdan şunları geçirdim.
Eğer gidip çocuklara “inin salıncaktan biz sallanacağız” derlerse kenara çekip uyaracağım. Sabretmeyi, sıra beklemeyi öğretmeliyim.
Eğer yeterince beklerdikleri halde çocuklar salıncaktan inip onlara yer vermezlerse haklarını aramaları için salıncaktakileri uyarmaları gerektiğini de öğretmeliyim.
Uzun bir süre bekledik çocuklarla ama parktaki salıncağı kendi malları gibi kullanan anneler bir türlü çocuklarını “sırada bekleyen başka çocuklar da var!” uyarısını yapıp indirme zahmetinde bulunmadılar. Birisi telefonla konuşuyor ve oralı bile olmuyordu diğeri ise bir yandan çocuğunu sallayıp bir yandan da “hadi in yeter sallandın.” “hayır anne daha çok sallanmak istiyorum “ repliğini başa sarıp sarıp bizlere izletiyordu.
Abla bizim cocuklarda biraz sallansınlarda gideceğiz biz olur mu? diye sormak zorunda kaldım. Kadın bu sefer salıncağı durdurdu ve çocuğu zorla indirdi. Tabi çocuk hemen ağlamaya başladı. Bende çocukla göz göze gelebilmek için eğildim ve annen seni sallamaktan yoruldu. O biraz dinlensin sende burada bekle sıra sana gelince ben seni sallarım dedim. Çocuk sustu ve kenara geçti. Annesine siz bankta oturun ben sallarım diye söyledim. Kadın salıncağın hemen yanıbaşındaki banka oturdu. Benim kız hemen salıncağa binmeye çalıştı. Dur dedim kızım sıra senin değil. Biz geldiğimizde sırada yanında büyüğü olmayan bir çocuk vardı. Onu salıncağa bindirdim ve herkes 20 defa sallanabilir çünkü bugün park kalabalık diye anlaştım. Bir yandan sallıyor bir yandan da biiiiiirrr, iiiiiikiiiiii, üüüç diye sayıyordum. Bir vakit sonra sayma işini çocuklar benden alıp kendileri yaptılar. Hatta sesleri o kadar yükseldi ki parktakiler dönüp dönüp bize bakmaya başladılar. Yirmiiiiiiiii deyince salıncağı durdurdum ve çocuk hemen indi. Sonra yeğenim yaşça daha küçük olduğundan onu bindirdim ve aynı şekilde biiiiiir, ikiiiiii, üüüüç sesleriyle yirmi kere salladım. Bu esnada yandaki salıncakta sallanan çocukta bizi izliyordu. Onun tarafında sıra bekleyenlerde orada kendilerine sıra gelmeyeceğini anlayınca bizim salıncağın tarafına geçtiler. Kızımı ve o ağlayan çocuğuda aynı şekilde yirmi defa salladıktan sonra kenara çekildim ve izlemeye başladım.
Bizim kızlar tekrar sıraya girdiler. 7-8 kişilik bir kuyruk oluştu. Yan salıncaktaki çocukta indi salıncaktan sıraya girdi. Diğer salıncağa binenlerde yirmiye kadar saymaya başladılar. Orada da yirmiye kadar sayıldığını gören çocuklardan bazıları diğer salıncağın sırasına girdi. Bir engelli çocuk geldi onu hemen en ön sıraya aldılar. İki salıncağın sırasında da 4-5 çocuk vardı artık. Ve bu dokuz on çocuk biiiiiiiiiiiiiiir, ikiiiiiiiiii, üüüüüüüç, döööört... diye parkı inletiyordu.
Orada olanlar ve yoldan geçenler meraklı gözlerle bakıyorlardı. Ne oluyor diye...
Ne olacak efenim ders var ders...
Konumuz; Adalet, paylaşmak, sabır, yardımlaşma, empati, saygı...
O pazar güzel bir pazardı.
Ama güzel bir pazar daha olmuştu. Bir kaç hafta sonra parkın yanından geçerken salıncağın olduğu yerden onaltııııı, onyediiiiiiiii, onsekiiiiiiiiz seslerini duyduğum pazar.
Alıntıdır