Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Birçok anne-babadan çocuklarının kendilerini dinlemediklerine yönelik şikâyetler işitiyorum.
"Oğlum-kızım beni dinlemiyor, ne söylesem tersini yapıyor, tahammülüm kalmadı artık..." gibi.
Bununla birlikte elimizde sihirli bir değnek varmış gibi, olayı hemen istedikleri tarza çevirmemizi bekliyorlar.
"Lütfen bir şeyler yapın doktor bey!"
Bizim ise cevabımız genellikle aynı: Şuan için bu, mümkün değil.
Mümkün değil, çünkü insan, evlerimizde kullandığımız aletler gibi bir makine değil. İnsanı insan yapan, daha net bir ifadeyle, insanı sanal programlamalardan ayıran değişiminin belli bir süreç içerisinde, yalnızca algılayarak değil, algıladığını idrak ederek gerçekleşmesidir.
İnsana makine muamelesi yapıp, hızlı bir sonuç için farklı müdahalelerde bulunmak insancıl değildir.
Bundan dolayı bu gibi şikâyetler karşısında anne-babalara yönelttiğim soru değişmiyor: "Peki siz onları yeteri kadar dinlediğinizden emin misiniz?"
Ben cevap vereyim: değiliz. Çocuklarımızı yeteri kadar dinlediğimizden emin değiliz.
Nesneler dünyasında yeri dar ama uçsuz bir hayal alanına sahip olan çocuklarımızın, belli bir yaşa kadar bizden beklentileri değişmiyor. Bir çocuğun anne ve babasından beklediği yalnızca ilgidir.
Dikkat edin "ilgi" dedim "bilgi" demedim. Çünkü bilgi onlar farkında olmadan kazandıkları bir kodlama onlar için. Sorsalar da, merak etseler de sizden beklentileri bilgi değil ilgidir.
Çocuklarımızın her şeyi öğrenmeye, bilmeye ihtiyaçları yok; onların ihtiyaç duyduğu her yaptıklarına olumlu bir tepkidir. Bu olumlu tepkinin şekli ne kadar değişse de içeriği ilgidir.
İlgi ile bilginin acayip bir bağlantıları var çocukluk yıllarında. Mesela bir öğretmen yıllarca uğraşır da öğretemez okumayı öğrencisine; ama sevgisini kazandıktan sonra kötü de anlatsa başarılı bir sonuç alır. Yani çocuklukta ilgi, bilginin getirisidir.
O halde çocuklarımızın bilmesi, öğrenmesi için ilgimizi ve sevgimizi heba edip de parlak bir geleceği karartmaya değer mi?
Emin olun değmez.
Bugün karneler günü ve okuduğunuz satırların bugün ile pek manidar bir ilişkisinin olduğunu unutmayın.
Mesela bir anne, aşağıda paylaştığım görseldeki resmi bizimle paylaştı ve 5 yaşındaki kızının böyle "saçma" resimler yapmasından dem vurdu.
Alacağım cevapları bildiğimden emindim. Sordum ve şaşırmadım.
Almira, ailesiyle ilişki kuramamış ve kendisini anlatamamış, hayal dünyasını boyalar ile yansıtan minik bir kız çocuğu.
Anne babasının ilgisinden yani olumlu tepkilerinden yoksun kaldığı için, zaten kendinde bir cevher olan ilişki kurma yeteneği de köreltmiş. Arkadaşlarıyla ve çevresiyle ilişki kurmaktan uzak, sessiz ve içine kapanık bir kız.
Annesi içine kapanıklığından şikayet ettiği kadar, titizliğinden de söylendi. Bütün bunlar birbiriyle ilişkili.
Almira, sürekli resimler yapıyor. Çocukların çizdiği şekiller belki saçma gelebilir gözlerinize, ama onların gördükleri bu değil. Yani siz o çizilenlere bir de çocukların gözüyle bakın.
Almira'nın yaptığı resimlere dahi olumlu tepki gelmemiş ailesinden. Ne mi olmuş? Annesi yırtmış bu "saçma" şeyleri. Üstelik artık Almira, yaptığı resimleri yırtması için annesine kendisi götürür olmuş.
Durumun vehametinin farkında mısınız?
Oysa çocukların beklentilerini karşılamak, yetişkinlerin beklentilerini karşılamaktan çok daha basit.
O halde çocuklarının kendilerini dinlemediklerini gören ailelerin soluğu psikologların yanında değil, aynanın karşısında almaları gerekir.
Yani kendilerini muhasebe edip, hatayı burada aramaları icap eder.
Nitekim çocukların beyni bir sünger gibidir. Ne bulduysa çeker alır. Gördüğünü yansıtan bir ayna gibi.
Dinlenirse dinler, sevilirse sever çocuk.
¤Psikolog Kadir Özsöz¤
İnstagram: https://www.instagram.com/psk.kdrozsoz/