Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Çocukla yetişkin arasında gerçekleşen iletişim ne kadar gerçek duygular barındırırsa çocuğun yetişkinden “his alışı” o denli pozitif olur. Gerçekçi duygular pozitif olmasa da, duygunun gerçekliğinin verdiği güven, çocuğa pozitif yansır.
Babasının herhangi bir durum karşısındaki kararlılığını görmesi çocuğun üzülmesine sebep olsa da benliğine zarar vermez. Örneğin henüz yaşı uygun olmadığı halde cep telefonu isteyen çocuğa kararlı bir tutum sergilemek ve bu işin gerçekten olamayacağını net bir şekilde ifade etmek (çocuk üzülüp tepki gösterse bile) benliğe zarar vermez. Ama telefonu olması gereken bir yaştaki çocuğa kızgınlık, öfke veya kırgınlık nedeniyle telefon almamak gerçekçiliğin dışındadır ve bu tutum çocuğun kişiliğine zarar verir.
O halde, “Gerçeklik nedir?” sorusuna cevap verecek olursak “gerçeklik” bir yetişkin davranışının kökeninin objektif değerler barındırmasıdır.
Gerçeklik, yetişkinin zarara uğramış benliğiyle ortaya çıkan davranışları değil, hoşuna gitmeyen bir sonuç dahi olsa samimi davranmasıdır.
Örneğin, oğlunun saç modeli hoşuna gitmeyen bir baba, çocuğun “Saçlarım nasıl olmuş?” sorusuna “Berbat” diye cevap verse, gerçeklik dışı davranmış olur.
Halbuki aynı soruya, “Benim çok da beğendiğim bir model olmasa da güzel görünüyor” diye cevap vermesi gerçeklik üzere yapılan bir konuşmadır.
Bu baba çocuğunun saçının gerçekten onun kafa yapısına yakışmadığını düşünüyorsa, konuşma şu şekilde olabilir:
“Biliyorsun bu pek de benim beğendiğim bir model değil... Objektif olarak değerlendirecek olursam saçlarının üstü uzun kaldığı için yüzüne uygun durmamış, yanlar ise gayet güzel olmuş.” Bu cevap gerçekçilik içerir. Çocuğun ihtiyacı olan şey de gerçekçi bakışlardır.
Birçok çocuk, anne babasıyla gideremediği bu ihtiyacından dolayı akranlarıyla ilişkisini artırır, onların düşüncelerini anne babasının düşüncelerinden daha önemli bulur.
Gerçeklik, bireyin ortaya koyduğu davranışların samimi olmasını sağlar.
Yetişkinin, duygularında yaşadığı hisleri objektifliğini bozmadan, sunileştirmeden (üzerinde herhangi bir akılcı işlem yapmadan) çocukla paylaşması gerçekliktir.
İçten gelen hafif bir tebessüm, hissedilen hafif bir hüzün veya mutluluk, bazen gözlere yansıyan bir ışıltı, bazen de kişinin yerinde duramayıp heyecanla sıçraması içten geldiği gibi gerçekleşiyorsa, çocuk, anne babasının bu tutumdan oldukça memnun olur. Kendini güvende hisseder.
Birçok anne baba, çocuklarının yanında “itibarlarının” kaybolacağı kaygısı ile gerçek duygularını sergilemek yerine duygularını gizler. Alınan müjdeli bir haberi sevinçle karşılamamak, heyecana ortak olmadan sakince beklemek yanlış ebeveyn tutumlarıdır.
Düğünde, dernekte, sevinçte veya hüzünde duyguları doyasıya yaşamamak, bir süre sonra çocukla ebeveyn arasındaki his alışverişinin tıkanmasına neden olur.
Çocuk ancak kendi duygularına eşlik eden ebeveynle bağını devam ettirir. Ağır durmak, olgun davranmak, heyecansız kalmak bir süre sonra çocuğu yorar. Bundandır ki birçok çocuk, anne babası oturma odasında otururken başka odaya geçmeyi tercih eder.