Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Daha 8 9 yaşındaki küçücük çocukların dahi dış görünüşlerinden memnun olmadığı ortaya çıktı
Geçtiğimiz yıl, Avustralya Aile Bilimleri Enstitüsü (AIFS) tarafından yayınlanan bir araştırmada, 8 yaşındaki çocukların vücut ölçülerinden mutlu olmadıkları ve 10 ve 11 yaşındaki çocukların büyük bir çoğunluğunun kilolarını değiştirmek için uğraştığı ortaya çıktı.
Bu uzun soluklu araştırmada, önce 8 ve 9 yaşları arasındaki 4000 çocuğa, ardından aynı sayıda 10 ve 11 yaşları arasındaki çocuğa anket yapıldı. Araştırmaya katılan 8 ve 11 yaş arasındaki çocukların yarıdan fazlası, ortalamadan biraz daha zayıf vücut ölçülerine sahip olmak istediğini belirtti. Ancak daha küçük yaşlardaki çocukların ise – 8 ve 9 yaş arasında – dış görünüşlerinden dolayı mutsuz olmaya daha meyilli oldukları ortaya çıktı.
“Bu yaşta bazı endişeler beliriyor ve çocuklar bu kadar küçük yaşlarda vücutları ve dış görünüşleriyle ilgili olarak kendilerini kötü hissetmeye başlıyorlar” diyor AIFS’nin yöneticisi Dr. Ben Edwards. “Burada görünen şey, çocukların bunu insanların farkına varmalarından çok daha önce düşünüyor olmaları. Ve bunun psikolojik ve sosyal gelişim üzerindeki etkileri de çok daha erken yaşlarda oluşuyor gibi görünüyor.”
Edwards ve ekibi, dış görünüşünden memnun olmak ile çocuğun fiziksel ve duygusal sağlığı arasında bir bağlantı olduğunu da buldu. Neyse ki, 10 ve 11 yaşına geldiklerinde çocuklar daha yüksek bir oranda dış görünüşlerinden ve vücut ölçülerinden memnun olmaya başlıyorlardı. Ancak bu yükselme sadece normal ve düşük kilolu çocuklar arasında görüldü. Fazla kilolu çocuklar arasında vücut ölçülerinden ve dış görünüşünden memnuniyet duyma oranı düşmeye devam etti.
Her iki cinsiyetten çocuk üzerinde de uygulanan araştırma, 10 ve 11 yaşlarındaki erkek çocuklarının yüzde 61’inin, kız çocuklarının ise yüzde 56’sının son 12 ay içinde kilolarını yönetmeye çalıştıklarını ortaya çıkardı. “Kilo vermeye çalışan kız ve erkek çocukları arasında yüzde olarak bir fark bulunmazken, daha fazla sayıda erkek çocuğu kilo almaya çalışıyordu ve aynı yaştaki kız çocuklarıyla kıyaslandığında daha az sayıda erkek çocuğu kilolarını kontrol etmek için hiçbir şey yapmıyordu” diyor AIFS araştırmacılarından Galina Daraganova.
Araştırmaya katılan ve dış görünüşlerinden ve vücut ölçülerinden memnun olmayan kız ve erkek çocukları, kendilerini daha az ‘fit’ ve enerji dolu hissettiklerini ve fiziksel aktivitelerden daha az zevk aldıklarını söyledi. Buna ek olarak dış görünüşleri ve vücutlarıyla ilgili memnuniyetsizlik yaşayan çocukların, akranlarıyla ilişkilerinde daha fazla zorluklar yaşamaya ve aynı zamanda daha yüksek düzeylerde duygusal ve davranışsal problemler yaşamaya meyilli oldukları ortaya çıktı. “Çocuklar, sağlıklı bir kilo aralığı içinde kilolarını yönetmek konusunda teşvik edilebilir elbette ancak özgüvenlerinin ve sosyal ve duygusal sağlıklarının mutlaka korunması gerekiyor” diye ekliyor Daraganova.
Bazı uzmanlara göre bu sorunların bu kadar erken başlaması oldukça endişe verici. “Bu kadar küçük yaşlarda bu istatistikleri görmeyi çok rahatsız edici buluyorum” diyor pediatrik diyetisyen Eve Reed. “Sanırım çocuklara, hangi vücut ölçülerinde ve görünümde olurlarsa olsunlar, çok sevildikleri mesajını çok güçlü bir şekilde vermeliyiz. Ve aynı zamanda herkesin farklı olduğunu onlara sürekli anlatmalıyız.”
Medya ve Çocukların Dış Görünüş Algısı
Medyanın bizlere sunduğu gerçekçi olmayan güzellik standartlarının, çocukların özgüvenlerini ne kadar etkilediği konusunda şüpheleriniz varsa, problemin boyutları hakkında daha fazla fikir sahibi olmak için sonuçları yeni açıklanan bir araştırmaya daha göz atmalısınız. Bu yeni araştırma, çocuklar için güvenli teknoloji ve medya kullanımı konusunda ailelere destek veren ve kar amacı gütmeyen bir organizasyon olan Common Sense Media tarafından 2015 yılında yapıldı.
Küçük kız çocuklarının, televizyonda, filmlerde ve dergilerde gördüğü fazlasıyla zayıf kadınların imajlarını içselleştiriyor olmaları hiçbirimizi şaşırtmıyor artık. Ancak araştırma, bu imajların zannettiğimizden çok daha büyük zararlar verdiğini ortaya koydu.
Mesela çocuk televizyon programlarında ya da aile filmlerinde yer alan feminen karakterler, erkek karakterlere oranla üç kattan daha fazla dar ve vücutlarını açıkta bırakan kıyafetler giyiyorlar ve vücutları daha zayıf. O halde araştırmadan çıkan sonuçlara çok da şaşırmamak lazım. Buna göre Amerika’daki 10 yaşındaki kız çocuklarının yüzde 80’i bir dönem diyet yapmış. Daha küçük – 6 ve 8 yaş arası – kız çocuklarının ise yarısından fazlası istedikleri kadar zayıf olamadıklarını söylüyorlar. 12 yaş grubu altında, yeme bozukluğu sebebiyle hastaneye yatanların oranı da yükselişte. 1.3 milyondan fazla kız çocuğuna anoreksiya hastalığı teşhisi koyuldu.
Bu baskıyı üzerinde hisseden sadece kız çocukları değil elbette. Erkek çocukları da vücutlarında en mutsuz oldukları şeyin kiloları olduğunu söylüyor. Bu çocukların çoğu, en ünlü vücut geliştirmecilerden bile daha büyük ölçülere sahip aksiyon karakterleriyle oynayarak büyüyor.
Çocukların oyuncak karakterlerden etkilenmeyecek kadar küçük olduklarını mı düşünüyorsunuz? Araştırmanın gösterdiği belki de en çarpıcı sonuç, bebeklerin bile genel bir vücut algılarının olduğunun ortaya çıkması. Ve bu algı, fiziksel ve bilişsel becerileriyle birlikte gelişiyor.
Çocuklar sosyal medya ağlarına katılmaya ilgi duymaya başladıklarında, yaklaşık 3’te 1’i fotoğrafını gönderirken ya da fotoğraflarda etiketlenirken stres yaşadığını belirtiyor. Diğer yandan ‘selfie’ ciddi bir umut ışığı vadediyor gibi görünüyor. Araştırmacılar selfie’lerin daha gerçekçi portreler sunduğunu ve dolayısıyla pozitif bir özgüven oluşumuna neden olduklarını söylüyor. Viral videolar da ana akım medyada gördüğümüz cinsiyet imajlarının yıkılmasına yardımcı oluyor.
Araştırmaya göre beden imajını tamamen medya şekillendirmiyor. Ailelerin, akranların ve kültürel faktörlerin de bu konuda iyi ya da kötü anlamda etkileri var.
Araştırmadan çıkan en önemli sonuç ise şu: Çocuklar internette kendi bağımsız medyalarını yarattıklarında ve izlediklerinde çok daha iyi hissediyorlar kendilerini. Televizyonda, filmlerde ve dergilerde gördükleri cilalı imajları tüketmek ise tam tersi bir etki yaratıyor.