Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Yeni sistemin ilk hükümetinin ve dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığının yüz günlük eylem planını açıklaması ile okullara eğitim camiası dışından profesyonel yöneticiler atanacağı yönünde hararetli bir tartışma aldı başını gidiyor. Peki bu konuya profesyonel bir bakış açısıyla bakmak gerekirse nasıl anlamalıyız?
Öncelikle hemen belirtmek gerekir ki gazetelerde yazılıp çizildiği gibi okullara eğitim camiası dışından işletme, iktisat vb. fakültelerden mezun olanların profesyonel yönetici olarak atanması gibi bir hayalin gerçek olma ihtimali çok ama çok zayıftır. Zira ne bu kapasite bir mezun kitlesi bulunmadığı gibi okulların parasız pulsuz, yetkisiz, etkisiz ve hatta dilencilikle yönetildiği gerçeği orta yerde dururken ve nihayet okullara ödenek verilmediği sürece profesyonel yönetim laftan öteye geçemeyecektir.
Bir başka ifadeyle ciddi bir anlayış değişikliği olmadan sihirli değnek dokunuşuyla her şeyin bir anda değişeceği yönündeki beklenti ise realiteden çok uzaktır.
Buna karşılık bakanlığın yüz günlük planları arasında böyle hedef elbette vardır. Peki henüz detayları netleşmediği için daha çok yorumlar ve vehimler üzerinden tartışılan bu konuyu nasıl anlamalı ve nasıl bir değişim beklemeliyiz? Halihazırdaki realiteyi dikkate alarak bu konudaki ihtimalleri dört başlık altında toparlamak mümkündür:
1. Eğitim yönetimi alanında lisans ya da yüksek lisans eğitim şartı: Bu konuda en gerçekçi değişim beklentisi hiç şüphesiz akademik alandaki bilimsel birikim ve önerilerdir. Bilindiği üzere aslında eğitim fakülteleri tarafından okulların profesyonel bir yönetime kavuşması konusu yıllardan beri tartışılmakta hatta tez konusu yapılmakta ve bu konuda bakanlığa ciddi öneriler getirilmektedir. Şimdi bu akademik birikime sahip olan bir bakanın gelmesiyle teoriğin pratiğe dönüşmesi yönünde bir ışık göründü.
Bu teoriğe göre okulları yönetecek insanların eğitim yönetimi ve denetimi alanında mümkünse lisans eğitimi (ki daha önce vardı) lisans eğitimi mümkün değilse en azından yüksek lisans eğitimi almış olması gerektiği zaten akademik camia tarafından hep dile getirilmiştir. Şimdi bu uygulamanın hayata geçirilme ihtimali yüksek olup, halihazırda yönetici seçimlerinde bu diplomaların öncelikli şart olarak kabul edilmesi ihtimaldir. Mevcut yöneticilerden bu diplomaya sahip olmayanlara ise eğitim fakülteleri ile anlaşma yaparak eğitim almalarının sağlanması yine muhtemeldir.
2. Mevcut yöneticilerin ciddi bir eğitime tabi tutulması: Tüm mevcut yöneticilerin bizzat bakanlık tarafından eğitim yönetimi ve denetimi alanındaki içeriği de kapsayan profesyonel yönetim konusunda ciddi bir eğitime tabi tutulması ise en yakın ihtimaldir.
3. Okul yöneticilerinin sadece eğitim liderliği ekseninde görev tanımının netleştirilmesi: Bilindiği üzere halihazırda okul müdürlerinin görev tanımı belli bile değildir. Her okul adeta bir derebeyi gibi tamamen farklı bir anlayışla yönetilmektedir. Aynı bölgede bulunan benzer nitelikteki okullar bile okul kültürü ve okul ikliminin ötesinde mevzuatın uygulanması bakımından bile birbirinden farklılık göstermektedir. Okul müdürleri zorunlu ihtiyaçtan kaynaklı olarak il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin yapması gereken işleri yapmaktadır. Örneğin inşaat, onarım gibi konular il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin görevi olduğu halde bu görevleri okul müdürleri bulup buluşturup yapmaktadır. Okulların temizlik ve kırtasiye ihtiyaçları için ödenek ayrıldığı halde birçoğunu yine okul müdürleri bulup buluşturup temin etmektedir. İş güvenliği ile ilgili yine ödenek ayrıldığı halde binada yapılması gerekli olan güvenlik önlemlerini yine okul müdürleri bulup buluşturup yapmaktadır. Bu durum ise hem yasal görev tanımına hem de profesyonel yönetim anlayışına uymamaktadır. Oysa olması gereken profesyonellik, herkesin kendi görev tanımında belirtilen işleri yapmasıdır. Bunun doğal sonucu olarak da yapılmayan işler kimin görev alanına giriyorsa ondan hesap sormayı gerektirmekte, eğer başarısızlık varsa da faturanın ilgili kişiye kesilmesi gerekmektedir. İşte bu karmaşanın ortadan kaldırılması için okul yöneticilerinin görev tanımları netleştirilerek il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin yapması gereken inşaat, onarım gibi işlerden ayrı olarak sadece eğitim liderliği ekseninde bir görev tanımının yapılması zaten gecikmiş bir düzenleme olarak profesyonel yönetim kapsamında yapılması beklenmektedir.
4. Okul yöneticilerinin profesyonel tutuma sahip olması ve anlayış değişikliği: Profesyonel yönetim anlayışının her şeyden önce bir tutum, bir duruş, bir refleks ve bir anlayış olduğu gerçeği bana göre çok daha önemlidir. Bu anlayışın değişmesi bile okulların yönetiminde halihazırdaki yanlış gidişatı değiştirmeye yeterlidir. Zira okul müdürlerinin profesyonel olmayan tutumlarının eğitime yarardan çok zarar verdiği, nasıl olsa yapan birileri var ve işler bir şekilde yürüyor düşüncesiyle kronik sorunların çözümüne engel olduğu, onların geçiştirilmesine neden olduğu ve nihayet iyi niyetin çözümü tıkadığı gerçeğinden hareketle profesyonel yaklaşımın başlı başına çözümün önünü açacağını söylemek mümkündür.
Örneğin şu anki profesyonel olmayan yanlış anlayışa göre il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin yapması gereken işleri okul müdürlerinin bulup buluşturup yapmasının çözümü geciktirdiğinin bilinmesi, devletin mevzuatını bir kenara bırakıp sadece kendi iyi niyetiyle okul yönetmeye çalışanların ortada devlet diye bir şey bırakmadığının farkına varması, dilenciliği marifet zannedip müdürlüğün saygınlığını ve haysiyetini küçük düşürenlerin bu göreve faydadan çok zarar verdiğini idrak etmesi, il ve ilçeden çok belediye ile okulunun işlerini çözmeye çalışanların parayı veren düdüğü çalar mantığı gereği okulları siyasi niteliği ağır basan belediyelere teslim ettiği gerçeğini bilmesi, siyasetin, sendikaların ve cemaatlerin güdümünde olanların her an bedel ödemek zorunda kaldığı için aslında yöneten değil yönetilen konumunda olduğunun şuurunda olması, yerel baskı unsurlarını, veliyi ve öğretmeni memnun edeyim derken aslında devletten, sistemden ve profesyonellikten uzaklaşıldığı gerçeğinin idrak edilmesi ve nihayet profesyonel anlayışa ters düşen günübirlik yanlış tutumlar konusunda farkındalık yaratılması bile profesyonel yönetimin başarısı için kafidir.
Özetle profesyonel yönetim konusunda gündemdeki tartışmaların bu manada yeni sürecin de başlangıcı olacağını ve beklide en köklü değişimi yanlış anlayışın değişmesi konusunda yapabileceğini söylemek mümkündür.
Sonuç olarak yüz günlük plan çerçevesinde bu alanda bir değişimin en azından startının verileceği açıktır. Ancak yüz günde her şeyin kökten değişeceğini beklemek de gerçekçi olmayacaktır. Bu süreçte kimsenin mağdur edilmemesi elbetteki temennimizdir. Ancak özlemini çektiğimiz liyakatın yerleşmesi ve ülkemizi ileriye taşıyacak olan eğitimde köklü değişimlerin gecikmeli de olsa bir yerden başlamasının gerekli olduğu da ortadadır. Bu konuda evhamları bir kenara bırakıp profesyonel düşünmek lazım vesselam.