Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Üniversitede inanılmaz bir psikoloji profesörü vardı. Her ders döneminde yanıyordu ve coşkusu bulaşıcıydı. Ama en çok hatırladığım şeyler katıldığımız psikolojik deneyler. Her ayrıntıyı ve destekleyici teorileri hatırlıyorum çünkü bunu yaşadım.
Psikoloji profesörü etkili bir öğretmendi, çünkü uzun vadeli hatıralar yaratan deneyimler yaşamamızı sağlıyordu. Ben de bu öğretmenden yola çıkarak soruya şu cevabı yazdım:
Şimdiye kadar yapılan tüm yorumlar çok değerli. Ancak yine de bir şeyin eksik olduğunu hissediyorum. Bence etkili bir öğretmenin önemli bir özelliği öğretmemesidir. Bunun çok yanlış olduğunu düşünebilirsiniz. Etkili bir öğretmen öğretmeden nasıl öğretebilir ki?
Benim kişisel deneyimlerime göre iyi öğretmenler öğrencilerine değer verir. İyi öğretmenler kendi konularına hakimlerdir ve onu nasıl anlatacaklarını iyi bilirler. İyi öğretmenler öğrencilerinden bir şeyler bekler ve onların yüksek düzeylerde performans göstermelerini isterler. İyi öğretmenler, öğrencilerinin tüm dikkatini toplamayı başaran, harika birer sanatçı ve hikaye anlatıcılarıdırlar.
Bunların hepsi iyi özellikler, ancak ideal öğretmenler öğrenme sürecinde öğrencileri sürücü koltuğuna oturtur ve sonra yollarından çekilirler. Öğrenciler, bir şeyleri en iyi fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal olarak bireysel şekilde deneyimlediklerinde öğreniyorlar. John Dewey bunu ilk olarak 1935 yılında ortaya attığı deneyimsel öğrenme teorileri ile hayata geçirmişti.
Sınıfta
Bir öğrenci bir gün ihtiyaç duyabilir diye ona bir bilgiyi öğretmek, artık geçmiş zamanda kalmalı. İdeal bir öğretmen, çeşitli beceriler edinmek ya da bilgi öğrenmek için öğrencilere iyi bir sebep sunmanın bir yolunu bulur ve ne öğrendiklerini yapabildikleri şeyler ile göstermelerine izin verir. Bunun adı proje tabanlı öğrenmedir.
İdeal bir öğretmen, her gün hangi ilginç şeyleri keşfedeceklerini görmek için öğrencilerin okula gelmeyi istemelerini sağlar. Buna sorgulama ve araştırma deriz.
Bu tür bir ideal öğretmeni destekleyen felsefe çok basittir: Öğrenciler en iyi öğrenmenin kontrolü kendilerinde olduğunda öğrenirler. Öğrenciler öğrenmenin ağır yükünü çekmelidir. Öğretmenin söyleyebileceği ya da yapabileceği hiçbir şey bunu değiştiremez. Gerçek öğrenme ‘yapmayı’ gerektirir, sadece dinlemeyi ya da gözlemlemeyi değil. Ancak hemen her okulda ve üniversitede ne görüyoruz? Öğretmenler sürekli konuşuyor, konuşuyor ve konuşuyor… Öğrenciler dinliyor, hayal dünyasına dalıyor ve uyukluyor. Biz de buna ders diyoruz.
“Öğretmen” kelimesi, bilginin ve becerinin bir kişiden diğerine akışı anlamına gelir. İster bir ders olsun ya da power point sunumu, öğrencilerle konuşmayı içerir. Bu, her ne kadar bilgiyi vermenin en hızlı ve basit yolu olarak görülse de, hepimiz bunun en etkili yol olmadığının farkındayız. Tüm zamanların en büyük filozoflarından Socrates, bir soruyu daha fazla soruyla cevaplarken ve sonra da neler ürettiğine bakarken çok doğru bir şey yapıyordu. Buna Sokratik yöntem diyoruz.
Elbette doğrudan öğretmenin gerekli olduğu zamanlar da var. Ancak bu, sadece o bilgiyle ya da beceriyle bir şeyler yapabilmemiz için gerekiyor. Ancak ideal bir öğretmen, bütün öğrencileri, öğrendikleri konunun derinlerine dalmaya zorlayan bir öğrenme deneyimi tasarlar. O zaman dersin içeriği anlamlı olur. Öğrenmek için öğrencilerin bir şeyler yapması gerekiyor. Buna performans bazlı öğrenme diyoruz.
Eyleme Geçmek
Sonuç olarak ideal öğretmenler öğretmez. Öğrencilere öğrenmeleri için bir sebep verirler ve bu süreçte öğrenciler çoğunlukla kendi kendilerine öğrenirler. O zaman bu bilgi kalıcı ve değerli olur, hayali ve gereksiz değil. Bu yüzden öğretmenler, “öğretmen” olmaktan vazgeçip “öğrenme mühendislerine” dönüşmelidirler.
Kaynak: http://www.edutopia.org/blog/great-teachers-do-not-teach-ben-johnson