Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Öğretmenlik mesleğinin en zor sınavı kesinlikle 1. sınıf öğretmenliğidir. Sabır ister, emek ister, bilgi ister ve en önemlisi sevgi ister
Tekrardan 1. sınıf öğretmeni olmanın heyecanı içinde, biraz gecikmeli de olsa öğrenme yolculuğumuza ve hikayelerimize başladık. Yeri gelmişken dedim, ilk müstakil birlerimi okuturken yazdığım güncemi tekrar paylaşayım. Önce okuyup, neresindeyim bu resmin diye düşündüm. Azalıyor muyum, artılarım mı var… Bir nevi kontrol listesi oldu bana. Hepimize kolay gelsin diyorum.
Birinci sınıf öğretmeni olmak:
Koridorda bağıra çağıra şarkı söyleyerek gezebilme özgürlüğüdür. Bir öğrenci kucağınızda, şaşkın bakışlar arasında dans edebilmektir. Öğrencileriniz tarafından her öğlen, her akşam öpücük denizine yanaklama itilmektir. Yol kenarından koparılmış bir çiçekle ifade edilen aşktır.
”Ben büyüyünce senle evlencem”de gizli sonsuz aşktır…
Burnunuzun üstüne gönül zamkı ile yapıştırılmış herhangi bir çıkartmayla amirlerinizin arasında gezebilmektir. Az veren candan çok veren maldan: Minicik beslenme çantalarından çıkan herşeyin paylaşılma sevincidir. Sizi memnun etmek için yapılan herşeyin ardından yüzünüze bakan umut dolu gözleri görebilmektir. Takdir edilen gözlerde çakan kıvılcımla yanmaktır.
Sürprizlerle dolu her bir yeni güne uyanmaktır. Gülümsemektir, daima gülümsemek, şartlar ne olursa olsun gülümsemektir. Çuf çuf oynamaktır, okul bahçesinde, meslektaşlar garip garip bakarken belki de. Kanayan yaralara taşırmadan boyama yapmaktır, mikroplarla savaşan boya ile. Ağlamadığı için gururla gezen askeri onurlandırmaktır. En süper, mega, müthiş sıraya giren küçük ordunun komutanı olmak, ‘rahat-hazır ol’lardaki kayıtsız itaatliğe şaşmaktır.
”Hocam sizin söylemediğiniz birşeyi yapmıyor, bir konuşsanız” görüşmeleri yapmaktır. Dünyanın en ciddi problemleri ile uğraşmaktır, küçük dünyalarının: ”Ama izinsiz aldı, kaba davranıyor, bugün benim sıramdı, defterimi çizdi…”
Röntgen çekmektir, teşhis koymaktır, tedavi etmektir: ”Karnım ağrıyoooo, ateşim mi var, çok acıyooo…”
Her haberi manşetten yayınlayan gazeteci, her haberi ana sayfadan okuyan okuyucu olmaktır: ”Bisikletimin emniyet tekerlerini çıkardık dün, gece yeni doğan kardeşim çok ağladı, yazın tatile denize gitcez, yolda ayağıma taş değdi…”
Palyaço, karagöz-hacivat, kimi gün ayı, kiminde kuş olmaktır. Beraber popo sallamak, kırıtmak, rap yapabilmek, ip atlayabilmek, sek sek oynayabilmek, bilye toplayabilmektir.
Her soruna çözüm, her soruya cevap, her derde deva olabilmektir. Öpücükle iyileşmek, yanaktan tatlı yiyebilmektir. Kolları bacakları yetiştirdiği sarmaşıklarla dolu yürüyebilen bahçıvan olabilmektir.
Her meslekten olmak, hiçbir meslekten olmamaktır belki de….
Ama öğretmen olmamaktır asla. Öğrenen olmaktır. Her yeni gün taptaze olmak, öğrenmeye hazır olmaktır. “Bugün ne oynayacağız acaba?” diye gitmektir okula. Yaratıcı olmaktır, onlar kadar olamasak da. Öğretmeye çalışmaktan başlamamaktır. Öğrenciden başlamaktır. Korlamaktır, harlamaktır var olan kıvılcımı.
Ve bunları hergün yapabilmektir. Ders değil, bunları yapamadığımız gündür asıl kayıp. Elinde kayıp aranıyor ilanları dolu bir öğretmenim tabi ben de. Ama….
‘Hayat Bilgesi’yiz biz diyorum, ben de öğreniyorum. Her öğrenmede ”Üzerinde sarı güneş, mavi gökyüzü olan, adının yeni bir gün olduğunu söyleyebilen.” Kayıp aranıyor ilanlarım azalıyor.
Arslan Gürbüz
Sınıf Öğretmeni / Kahramanmaraş, Pazarcık, Evri Osman Gazi İlkokulu
Kaynak: http://ekampus.orav.org.tr/blogger/nizamsson/page/42736/1–sinif-ogretmeni-olmak