Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Türkiye'de başarısızlık deyince akla hemen çocuklarımız gelmekte. Aslında sorgulanması gereken nokta, başarısız olan çocuklarımız Mı, yoksa eğitim sistemimiz mi ?
Zaten kötü giden eğitim sistemine birde , salgın nedeniyle yaşananlar eklendi. Uzaktan eğitim özellikle çocuklarımızın eğitim hayatını olumsuz etkiledi.Milliyet Gazetesi yazarı Abbas Güçlü yazdı...Sınav hazırlanan çocuklarımıza, sınav sistemlerini yeterince sorgulamadan öylesine doping yapıyoruz ki
Sınav hazırlanan çocuklarımıza, sınav sistemlerini yeterince sorgulamadan öylesine doping yapıyoruz ki, sağladığımız bu destek, hayatlarını daha da karartmanın ötesine geçemiyor…
Sınavlar yüzünden, çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini, veliler de aile olmanın keyfini yaşayamıyor.
Neden?
Daha iyi bir gelecek için.
Peki sağlayabiliyorlar mı?
Keşke evet diyebilseydik…
Yediden yetmişe hepimiz, sınav şampiyonalarının bile istediği okula ve işe giremediği böylesi ucube bir sistemin köleleri haline geldik.
Söz konusu sınavlar, bir başarı sınavı değil de, sıralama sınavı olduğu için ne kadar başarılı olduğunuza değil, kontenjanlara bakılıyor.
17 bin şampiyonun çıktığı bir sınavda, hangi birini, hangi okula, hangi kriterlere göre alacaksınız?
Yine aynı şekilde, diploma notuna göre öğrenci alan sistemde, binlerce takdirli, teşekkürlü öğrenciden hangisine öncelik tanıyacaksınız?
Gerçek notlar ile hormonlu notları birbirinden nasıl ayırt edeceksiniz?
Öğrenciler, veliler, haklı olarak soruyor:
Bizden ne istenildiyse, her şeyi fazlasıyla yerine getirdik. En zoru başarıp, en iyisini yaptık, o bile yetmedi. Çünkü elimizdeki diplomalar bir işe yaramıyor. Daha başka ne yapmamız gerekiyor?..
Haksızlar mı?
Sonuna kadar haklılar!
Eğitimin, mücadelenin, zoru başarmanın ödülü, derin hayal kırıklıkları ve işsizlik olmamalı!..
Şimdi yine “eleştirmek kolay, milyonlarca öğrencinin yarıştığı böylesi koşullarda sınavdan başka ne yapılabilir ki” diyenler mutlaka çıkacaktır.
Hatalarımızın en büyüğü de zaten bu!
Yani tek seçenek olarak sınavları görüyor olmamız.
Dünyanın hiçbir yerinde doğan her çocuk üniversite önüne yığılmaz ve tek hedef olarak üniversiteler gösterilmez!
İlgi ve yeteneklere göre erken ve doğru yönlendirme, insan gücü planlaması, geniş bir meslek yelpazesi, çağa ve ihtiyaçlara yönelik bir istihdam politikası uygulansa, her mesleğin kutsal olduğu anlatılsa, başarı ve mutluluğun popüler mesleklerden ve paradan geçmediği, tam aksine severek yapılacak bir işten geçtiği kafalara kazınsa, eminim ki her şey çok daha farklı olacaktır!..
Son 40 yılda sınav sektörüne akan paraları, emeği, heyecanı, zamanı, enerjiyi, körü körüne yarışa değil de daha iyi bir eğitime ve istihdama ayırsaydık, emin olun, hem çocuklarımız daha mutlu, hem de ülkemiz çok daha güçlü olurdu...
Abbas Güçlü
Milliyet