Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
ÇOCUĞUN SOSYAL GELİŞİMİ
ÇOCUK EĞİTİMİ
ANNE-BABALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKEN BAŞLICA NOKTALAR.
ÖNCE ÇOCUĞUNUZU İYİ TANIYIN !
Anne-babalar özellikle çocukları tanımalı, onları ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirmelidir. Bu konuda kendi tutku ve arzularına göre değerlendirme yapmamalıdır. Çocukların çeşitli derslere olan yetenekleri ayrı ayrıdır. Her dersten aynı başarıyı beklemek, çocuğu kabiliyetinin olmadığı bir sahada zorlamak ve onu boşu-boşuna gerilim ve stres içine atmak demektir. Bu durumdaki bir çocuğun mutlu ve huzurlu olması mümkün değildir. Yetenekleri yeterince işlenen her insan mutlu olur. Mutlu olan her insanda başarılı bir yol tutturur. Fakat başarılı olan her insan mutlu değildir. Çocuklarımızın mutluluğu bizce her şeyden daha önemli olmalı.
SEVGİNİZİ ARTIRMANIN 55 YOLU
1- Onu sevdiğinizi ve ona değer verdiğinizi sık- sık belli edin
2- Ona ara sıra özel bir hediye verin
3- Bir arkadaşa ihtiyacı olduğunda mutlaka onun yanında bulunun
4- Ona her zaman için vakit ayırın
5- Sık- sık onunla yürüyüşe çıkıp konuşun
6- Birlikte yemek- yemek için dışarı çıkın
7- Özel günlerinde kesinlikle hatırlayın
8- Konuşurken tamamen onu dinleyin
9- Konuşurken tamamen samimi konuşun
10- Ona kesinlikle yalan söylemeyin
11- Konuşurken kesinlikle gözüne bakın
12- Onun iyi özelliklerini keşfetmeye çalışın
13- Onun üzüntülerini ve dertlerini dinleyin
14- Onun size tamamen güvenmesini sağlayın
15- Boş zamanlarınızı ona ayırmaya çalışın
16- Onun için fedakarlıkta bulunmaktan kaçınmayın
17- Onun arkadaşları ile tanışın
18- Tatil için birlikte program yapın
19- Uzun süre ayrı kalmayın
20- Onu anladığınızı hissettirin
21- Onun sevmediği şeyleri öğrenin
22- Onu değiştirmek yerine önce kendinizi değiştirmeyi düşünün
23- Onun hoşuna giden şeylerin bir listesini yapın
24- Yarınlar için birlikte plan yapın
25- Hayal ve düşüncelerinizi onunla paylaşın
26- Ona kızdığınızda onunla hemen konuşmaya çalışın
27- Yaptıkları hakkında tahminde bulunmak yerine onunla iletişim kurun
28- Onun kaygılarını anlamaya çalışın
29- Onunla bir çok ortak yönünüz olduğunu düşünün
30- İyi yönlerini sık- sık aklınıza getirin
31- Onu her zaman için kontrol etmeye çalışmayın
32- Kendini ifade etmesine sık- sık izin verin
33- Onun hayatındaki zorlukları sık- sık hatırlayın
34- Başarılarını takdir edin
35- Yanında olduğunuzu hissettirin
36- Duygularına öncelik tanıyın
37- Onu olduğu gibi kabul etmeye çalışın
38- Onu toplum önünde eleştirmeyin, ona kötü söz söylemeyin
39- Onun için özel olan nedir ? Onu bulun
40- Onun sevdiği şarkıları öğrenin ve birlikte dinleyin
41- Ona bir kitap alın ve onun için imzalayın
42- Ona iltifat etmeyi unutmayın
43- Hata yaptığınızda ondan gecikmeden özür dileyin
44- İyiliği karşısında teşekkür etmeyi unutmayın
45- Hatalarını büyütmeyin ve ona karşı hata yapmamaya çalışın
46- Onun hakkında iyimser olun , iyi düşüncelerinizi pekiştirin
47- Onun hakkındaki iyi düşüncelerinizi diğer insanlara söyleyin
48- Gücendiğinizde ondan kaçmaya çalışmayın
49- Onun yerine sık- sık kendinizi koyun
50- Endişelerinizi rahatça söyleyin
51- Ona biraz daha zaman tanıyın
52- Onun için yaptıklarınıza bir yenisini ekleyin
53- Her şey bittiğinde ona bir şans daha tanıyın
54- Hayatınızın her aşamasında onu da düşünün
55- Kişiliğine önem verin , duygularını anlamaya çalışın
ÇOCUKLARIN OYNAMASI, ARKADAŞLIKLARI VE ARKADAŞLARI ."Oynamayan tay at olmaz." Türk Atasözü
Oyun, çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanması için sevgiden sonra gelen ikinci en önemli ruhsal besindir. Sevgiden yoksun bir çocukluk gibi oyunsuz bir çocukluk da düşünülemez.
" Çocuk ruh sağlığı sevilmek ve oynamaktır." Atalay Yörükoğlu
Çocuğun oyun oynaması, onun gelişimi açısından çok önemlidir. Çocuk oynadıkça duyuları keskinleşir, yetenekleri serpilir, becerisi artar. Çünkü oyun çocuğun en doğal öğrenme ortamıdır. Duyduklarını gördüklerini sınayıp denediği, öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney odasıdır.
Oynayan çocuk, kendi küçük dünyasındadır. O dünyaya kendisi egemendir. Kurallarını kendisi koyar ve kendisi bozar. Karışmaya kalkan olursa sinirlenir. Kurdukları oyunu, yerleştirdikleri eşyaları değiştirmeyi bir deneyin, hemen tepki gösterirler. Diktikleri kuleyi yanlışlıkla devirseniz yeniden yapılamazmış gibi ağlarlar.
Oyun, çocuğun dili ve en etkili anlatım aracıdır. Oyun aracılığı ile üzüntülerini,kaygılarını, korkularını dile getirir.
Oyunlarında büyükleri taklit ederler. Bebeğini sallayan, giydirip besleyen, yatağına yatırıp ninni söyleyen bir küçük kız, annenin yavrusuna verdiği bakımı ayrıntılarıyla uygulamaktadır. Bebeğiyle konuşurken söylediği sözlerin kendi annesininkilere benzediği de gözden kaçmaz. Azarlayışı, avutuşu, okşayışı ve sözlerinden kendi annesini sahnede oynadığını sanırsınız.
Oyun çağındaki çocukların arkadaş edinmesi, ördek yavrularının suya dalar dalmaz yüzmeleri gibi doğal bir iştir. Yeter ki çocuk, yaşıtlarıyla kaynaşabileceği ortamı bulsun. Bir araya gelen iki çocuk daha birbirinin adını öğrenmeden oynamaya koyulurlar. Ancak birlikte oynayabilmek için, oyuncakları paylaşmak, oyun kurallarını bozmamak gerekir. Başlangıçta çekişme, ikişme ve bozuşma olağandır. Ama bozuşmalarıyla barışmaları bir olur. Oyunun tadı bencilliği geriye iter. Oyunun çekiciliği üç yaşından başlayarak çocukları iş birliğine iter. Böylece oyun, çocuğun toplumsal bir varlık olarak gelişmesinde en doğal ortam olur. Oyun aracılığıyla gelişen arkadaşlık ilişkileri giderek toplu oyunlarda daha düzenli bir arkadaşlığa yol açar.
Oyun çocuğun en güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan saldırganlık dürtülerini boşaltmasına da yarar. Kendisine uygulanan cezaları hayalde de olsa başkalarına uygulayarak, doktor olup iğne yaparak, polis olup suçluları yakalayarak bu dürtülerine uygun bir çıkış yolu bulur. Yalandan ölür ve öldürür.
Çocuğun oyunlardaki davranış biçimi aile içinde aldığı eğitimi yansıtır. Evde her istediği yapılan, bir dediği iki edilmeyen çocuk başlangıçda zorluk çeker. Bencil davranır, paylaşmaya yanaşmaz. Çocuk küser, mızıkçılık eder. Zora gelince büyüklere sığınır. Özellikle ev dışında yaşıtlarıyla oynama olanağı bulamayan çocuklarda sıklıkla görülür. Oyunda hep saldırgan ve bencil davranan bir çocuk da, anababa tutumunu oyuna aktarıyordur. Ya da evde sindirilen kısıtlanan bir çocuktur. Oyunda hep silik kalan, başkalarını izleyen bir çocuk da bağımlı yetiştirilmesini yansıtıyordur. Evde kazanılan olumlu olumsuz kişilik nitelikleri oyunda sınanır. Oyun, kazanılan olumlu özelliklerin pekiştirildiği, geliştirildiği bir ortamdır aynı zamanda. Olumsuz niteliklerin de değişmeye uğradığı bir deneme alanıdır. Bu nedenle oyunun çocuk için eğitici, düzeltici bir işlevi vardır. Kendi hakkını korumak, başkalarının hakkını gözetmek, iş birliği ve paylaşma evde değil, ancak oyun ilişkilerinde kazanılan toplumsal özelliklerdir.
Oyun okul öncesi yaşlarının tek uğraşıdır. Ancak okula başlamakla oyun gereksinimi sona ermez. Çocuk büyüdükçe, gelişim düzeyine göre biçim değiştirerek sürer gider. Bu nedenle okulu oyun çağının sonu gibi görmek yanlıştır. İlk öğretim çocuğunu "oyundan kesmek", oyundan alıkoymak yanlıştır. Çocuğu öğretmeden soğutmanın en kestirme yoludur. Bunun yerine oyunu, öğrenmenin yardımcısı ve aracısı kılmak gerekir. Oyuna doymamış bir çocuk okuldaki öğretime hazır değildirdir!
Arkadaş ilişkileri çocuğun evinde karşılanamayan en önemli gereksinimlerinden biridir. Arkadaş edinmek ve ilişkiyi sürdürmek belli bir olgunluk ister. Bu bakımdan bir kimsenin ruhsal olgunluğunu kurduğu arkadaşlıklara bakarak anlayabiliriz. Hiç arkadaşı olmayan bir kimsenin önemli ruhsal sorunları olduğunu duraksamadan söyleyebiliriz. Gerçekten çocukluğun en ağır ruhsal bozukluğu olan içe kapanıklık hastalığında, en belirgin özellik yaşıtlarına karışmamak, arkadaşlık edememektir.
Kimi ana-baba çocuğun yaşıtlarıyla oynamasını bilerek engeller. Çocuğuna hem ana-baba hem de arkadaş olabileceğini sanır. Çocuğuyla yer, içer, oynar, onu gezdirir. Ama yaşıtlarıyla ilişkisini ya açıktan yada dolaylı olarak kısıtlar. Çeşitli oyuncaklar alınır, evde oyalamak için aşırı çaba harcanır. Çocuk yaşıtlarının oyununu camdan izler. Bir süre sonra, örneğin okul çağında, istese de arkadaşlığa nasıl başlayacağını bilemez. Evde oturmayı yeğler.
Bir çocuğun hiç arkadaşı yoksa ve kendini özellikle yalnız ve sosyal açıdan yetersiz hissediyorsa, kaygı duyulacak bir durum söz konusudur.
Çocuğunuz arkadaşsız kalmışsa ve bundan dalayı acı çekiyorsa, olabildiğince çabuk müdahalede bulunmalısınız.
Arkadaşlık çocuğa toplumsal yaşamında gerekli olan uyumlu ilişkileri ve işbirliğini öğrettiği gibi, ezmeden ve ezilmeden yarışma yeteneğide kazandırır. Önder olma, yönetme, belli bir amaca yönelik takım çalışmasına katılabilme, sorumluluk alabilme gibi evde kazanılması mümkün olmayacak yetenekler arkadaşlık ilişkileriyle kazanılabilir.
Arkadaş ilişkileri çocuğa kendi-kendini gerçekçi olarak değerlendirme olanağı verir. Başkalarına bakarak kendini tartar. Beğendiği ve beğenmediği özellikler biçimlenir. Arkadaşlarıyla ortak yanlarını ve ayrıldığı yönleri görür. İnsanlarda beğenmediği özellikleri hoş görüyle karşılamaya alışır. Arkadaş ilişkilerini sürdürmek bencilliğin yenilmesine bağlıdır. Karşılıklı alıp verme ve özveriyi gerektirir.
Çocuklarımızın okul yada çevreden edindiği arkadaşlarına saygı gösterilmelidir. Değilse, bizlerden gizli olarak, dilemediğimiz kimselerle ve dilemediğimiz yerlerde, hoş göremeyeceğimiz arkadaşlık biçimi geliştirebilirler. Ne kadar istesenizde, çocuğunuzun sınıftaki başka bir çocukla oyun oynamasını kesinlikle yasaklamayın; çünkü böyle bir yaklaşım ulaşmak istediğinizin tam tersi bir sonuç doğurabilir. Çocuğunuza karşı dürüst olun. Beğenmediğiniz arkadaşı hakkındaki kaygılarınız anlatarak, başka bir çocukla oyun oynasının neden daha iyi olacağını açıklayın. Ana-baba ocağında iyi eğitilmiş bir çocuğun kötü arkadaşlara uymasından korkmamalıdır. Bir bakıma arkadaşsızlık, kötü arkadaşları olmasından daha sakıncalıdır. Çocuk arkadaşlarının yoluna gidiyor, onlara körü-körüne uyuyorsa önce evde edindiği eğitimde bir eksiklik aramak daha doğru olur. Her çocuk deneye deneye birazda kendi eğilimine uygun arkadaşlar bulur. O zaman ne yapmalıyız? Çocuğunuzu bir arkadaşlıktan vazgeçirmenin yollarından biri de, onun daha iyi başka bir arkadaşlık kurmasını teşvik etmektir. Alternatifini koymadan yasak getirmemelisiniz. Çünkü yapılmasını doğru bulmadığımız şeyleri kesin bir dille menetmek çözüm değildir. Niçin yapılmaması gerektiğini ona mantıki ve hissi delillerle izah etmeliyiz. Yoksa insanlar men edildikleri şeylere karşı daha fazla isteklidirler. İnsanları yanlışlarından vazgeçirmek için, onlara daha iyi bir alternatif sunmak lazım.
BİR HİKAYE
Fakir bir kız çocuğu, yere atılmış bir şekeri görür. Hemen onu alıp ağzına götürürken, oradan geçen birisi durumu görür, koşar. "At onu yere, pistir, hasta olacaksın!' Derse de çocuk şekere daha fazla sarılır. Adam bir anda ne yapılması gerektiğini anlar. Hemen orada bulunan bir şekerci dükkanına dalar, bir çikolata alarak kıza uzatır ve "al bunu ye, at o şekeri yere" der. Çocuk hiç duraklamadan şekeri fırlatır ve çikolatayı alır; adama sevinç dolu gözlerle bakar.
Çocuğun arkadaşlık ilişkileri ana-babanın denetimi dışında tutulmalıdır demek de doğru olmaz. Ne varki, oyun gibi arkadaşlık da çocuğun ev dışındaki özgürlüğünün bir ürünüdür.
Çocukların arkadaşlığa verdikleri önem çok büyüktür. Arkadaşlarca aranıp benimsenmek çoğu kez büyüklerce beğenilmek veya derslerde başarılı olmaktan önde tutulur. Gerçekten çocuklar arasınada yürütülen araştırmalarda en beğenilen, en çok oy toplayan arkadaşların, en uyumlu çocuklar olduğu ortaya çıkıyor. En beğenilenler; canlı, dışa dönük,atılgan, bağımsız, neşeli ve iyi huylu çocuklardır. Bu çocuklar zeka ve başarı yönünden ortalamanın üstünde olmakla birlikte en zeki ve en yetenekliler arasında değildirler. Övüngen, üstünlük taslayan, gürültücü, mızıkçı ve saldırgan olanların en az beğenilen arkadaşlar olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
ÇOCUK: "ONLARI ÇOK SEVİYORUM AMA, AH ŞU KIYASLAMALARI YOK MU ÇILDIRTIYOR İNSANI."
Anne-babalar, her çocuğun kendine özgü niteliklerle donanmış ayrı bir birey ve keşfedilmeyi bekleyen ayrı bir dünya olduğunu düşünerek diğer çocuklarla ve kardeşleriyle kıyaslama yoluna gitmemelidir. Kıyaslamalar kıskançlık yaratır.
"Senden temiz giyindiği için kardeşini daha çok seviyorum" yada "Onun notları seninkinden daha iyi" gibi kıyaslamalar, çocukta kıskançlık oluşturur. Kıyaslama yerine çocuktan istediğimiz davranışların neler olduğunu ona duyurmak yada sezdirmekle yetinmeliyiz.
Kardeşler arası geçimsizlik olduğunda taraflı davranılmamalıdır. Özellikle kız-erkek, büyük-küçük ayrımı yapılmamalıdır.
KISKANÇLIK
Çocuklarda ilk kıskançlık ikinci çocuğun doğumuyla başlar. O güne kadar evin sultanı olan bebek ikinci dereceye düşer ve bu durum onu kızdırmaya başlar.
Çocuk kardeşine saldırgan davranışlar ( vurma, ısırma gibi) şeklinde yada tam tersi aşırı sevgi şeklinde kendini gösterebilir. Tekrar ilgiyi kazanmak için gerileme davranışları (alt ıslatma, tırnak ısırma, parmak emme gibi) gösterebilir.
Bunları azda olsa önleyebilmek için;
1- Daha yeni birey doğmadan büyük kardeş bu yeni kardeşine karşı sevgi dolu hislerle hazırlanmalıdır.
2- Bebeğin beslenmesi, temizlenmesiyle ilgili küçük sorumluluklar vermek
3- Bizim yardımımız olmadan bebeğin yaşayamayacağını, hiçbir şey yapamayacağını sezdirmek ve onunda yardımını sağlamak en iyi yollardan biridir. Böylece çocuk kendisinin ağabey yada abla olduğunu öğrenecek, ev içindeki birinciliği sürdürmek için bebeği hoş tutacak, ona iyi davranacak ve görüp gözetecektir.
4- Onun yanında yeni doğan bebeği çoşkulu bir şekilde sevmemek.
5- Ayrıca ikisine de eş değer giysiler alınmalıdır.
Çocuğun kardeşi olması onun geçmesi gereken önemli bir deneyimdir. Çocuk bu sayede sosyalleşme, paylaşma gibi önemli kişilik özelliklerini kazanır. Küçük kardeş olayından 5 yaşından küçük çocuklar daha fazla etkilenmektedir
ÇOCUKLARIN GİYİM VE HARÇLIĞI.Çocuklarımızın giyim ve harçlığı, arkadaşlarının derecesinden aşağıya düşmemeli, yukarıda çıkmamalıdır. Eğer daha düşük olursa; arkadaşlarını yanında ezilir ve onların arasına karışamaz kendine güvenerek hareket edemez. Ayrıca hırsızlık gibi istenmeyen yollara başvurmaya kalkabilir.
Eğer daha yüksek olursa; arkadaşlarına bu durumuyla caka satabilir. Onlara kendisinden daha düşük seviyede olan insanlar şeklinde davranabilir. Bu durumda arkadaşlarını ona karşı cephe almalarına ve onu dışlamalarına sebep olabilir. Ayrıca gereksiniminden daha fazla bir miktarda harçlık alan çocuk, gereksinimlerini karşıladıktan sonra elinde kalan bu parayı başarılı bir şekilde kullanamaz. Var olan kalem ve silgilerinin yanına yenilerini ekler. İsraf ve doyumsuzluk böylelikle başlar. Bu sebeble çoğunlukla ekonomik koşulları iyi olan ailelerde anne-babalar, çok para vererek çocuklarının mutluluğu yerine, mutsuzluğuna ve doyumsuzluğuna sebep olmaktadırlar.
İlkokulun ilk sınıflarındaki çocuklara cep harçlığının "günlük" verilmesi daha uygundur. Bu paranın hangi ihtiyaçlar için verildiğinin de çocuğa izah edilmesi gerekir. Büyüdükçe gün aşırı yada iki gün aşırı verilmeye başlanmalı daha sonra haftalık verilmelidir.
Harçlık verirken;
a) Kardeşler arasındaki denge ve istikrar korunmalı,
b) Çocuğa her istediğinde harçlık verilmemeli,
c) Harçlığın iyi kullanılması yolunda çocuğa yardımcı olunmalıdır.
KELİME HAZİNESİ GENİŞ VE GÜZEL KONUŞAN BİR ÇOCUĞUNUZ OLMASINI İSTEMEZ MİSİNİZ?
Her kez bir ağızdan "Bunu kim istemez" diyordur. Hepimiz böyle çocuklara sahip olmak elbette isteriz. O zaman Profesör Farley' in sözlerine kulak verin: " Eğer bütün gün çocuğu televizyon önüne bırakır, onunla yeterince konuşmazsanız çocuğunuzun konuşması elbette gecikecektir."
Ayrıca Çocuk psikolojisi uzmanı Prof. Lallery Ferson tarafından 2000 çocuk üzerinde yapılan bir araştırmaya göre:
12 aylık çocuklar ortalama 0 ile 50 arası kelime konuşurken,
24 aylık çocukların bildiği kelime sayısı 50 ile 600 arasında.
Yapılan bu araştırmaya katılan çocukların aileleri incelendiğinde ; çocukların kelime hazinelerinin zenginleşmesinde anne-babanın bilinçli yaklaşımının ve bulundukları çevrenin rolünun katkısı kesin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Anne-baba olarak bizler çocuğumuzun konuşması adına onu teşvik etmeli, ona zaman ayırıp onunla bol-bol konuşmalıyız. Hayal dünyalarını bizimle paylaşmalarını sağlamalıyız.
Bunun bir diğer yolu da ona rahat soru sorma imkanı sağlamaktır. Çocuk sorduğu sorularla kendini ifade eder ve aldığı cevaplarla zihnindeki karışıklıklara açıklık getirir. Çocuğun zihnindeki bilgiler ne kadar netse çocuk o kadar güzel ve anlamlı cümleler kurar. Bizler çocuğumuzun soruları karşısında bunalıp ta "Yeter artık"
"Kafamı şişirip durma" gibi sözlerle onun soru sormasını ve konuşmasını engellemediğimiz müddetçe çocuklarımız harika konuşacaklardır.
Konuşmayı geciktiren öğeler;
1- Anne-babanın yeterince sevgi ve şevkat göstermeyip yeterince destekleyici olmamaları.
2- Kendisinden sonra küçük bir kardeşinin olması kardeş kıskançlığına neden olu ki bu nedenlede bebeğin konuşması gecikebilir.
3- Geçirilen kazalar da duygusal şoklara sebeb olarak konuşmayı geciktirebilir.
4- Ailede sürekli tartışmaların, kavgaların olduğu, dilin bir kavga aracı olarak kullanıldığı ortamlarda da bebekte konuşma isteği gelişmeyebilir. Konuşmaya karşı olumsuz tavır takınılır ve konuşma gecikebilir.
5- Çocuk isteğini daha tam anlatmadan isteği ve ihtiyaçları anne-baba tarafından anlaşılıyor ve anında karşılanıyotsa, çocuğa kendini ifade etme fırsatı verilmiyorsa çocuğun konuşması için bir sebeb kalmaz, bu durumda da çocuk 3-4 yaşına gelse bile hala konuşmayı öğrenmeyebilir.
6- Konuşmayı geciktiren diğer bir öğe de, anne-babanın çocuğun çıkardığı seslere tepkisiz kalmaları ve onunla yeterince ilgilenmemeleridir. Çocuk çıkardığı sesin çevrede bir etki bırakmadığını görünce konuşma isteği duymayabilir, bu durumda da konuşma gecikebilir
1- Günlük işlerde sorumluluk alır.
2- Oyunu kuralına göre oynar.
3- Başladığı işi bitirir.
4- Kişileri ve eşyaları paylaşır.
5- Büyüklerini memnun etmeye çalışır.
6- Kendinden küçüklere karşı koruyucudur.
7- Değişik arkadaşlar edinir.
8- Haksızlığa uğradığı zaman kendini savunur.
9- Adil olan cezayı kabul eder.
10- Korkularını söyler.
11- Kendisine yetişkin gibi davranılmasından hoşlanır.
12- Çok hızlı duygu değişiklikleri yaşar.
13- Meraklıdır
14- Heveslidir.
15- Affedicidir.
16- Alçak gönüllüdür.
17- Okula gitme macerasından hoşlanır.
18- Hala okul öncesi çocuğu özelliklerini gösterir.
. Dengesiz, kurala karşı, isyankar bir tutum
. Karar verme güçlüğü, bir şeyin olumlu ve olumsuz iki yüzü arasında hızla gelip gider.
7 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Mantıklıdır.
2- Yumuşak başlıdır.
3- Saçmalar.
4- Hüzünlüdür.
5- Hayalcidir.
6- Ben merkezcidir.
7- Toleraslıdır.
8- Sıkılgandır.
9- Yeteneklerini tekrar tekrar prova etmek ve geliştirmek ister.
10- Arkadaş canlısıdır.
11- Endişelidir.
12- Kendi dünyasının kontrolunu elinde tutmak ister.
13- Küçük düşmekten korkar.14- Şikayet eder
15- Küser
16- Kendini eleştirir.
17- Bir şeyler biriktirir
18- Olayların iç yüzünü kavrayabilir.
19- Özveride bulunarak uzlaşır.
20- Çekingendir
21- Tanımadıkları ile iyi geçinemez
22- Üretkendir.
23- Harekete geçmeden önce çekimserdir.
24- İç dünyasında çok aktiftir.
25- Kendini başkasının yerine koyabilir.
26- Anne-babasının sevgisine gereksinim duyar.
27- Övünür.
8-9 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Daha çok bir yetişkine benzer.
2- Yeni fikirleri sever.
3- Gösteriden hoşlanır.
4- Barış severdir.
5- Coşkuludur.
6- Anne-babasına bağlıdır.
7- Giderek gelişen zekaya ve iç görüye sahiptir.
8- Dikkafalıdır.
9- Kendini ilgilendirmeyen konulara kulak misafiri olur.
10- Para ilgisini çeker.
11- Büyüyünce anne-babası gibi olmak ister.
12- Sevgisini gösterir.
13- Övülmeyi bekler
14- Güvenilmeyi ister.
15- Bağımsızlığının peşindedir.
16- Eleştiriseldir.
17- Karşı cinse karşıdır.
18- Motor becerileri gelişmiştir.
19- Terbiyelidir.
20- Başkalarını düşünür.
21- Kendini kontrol eder.
22- Kendine güvenir
23- Dağınıktır.
9-10 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Dost tavırlıdır.
2- Kendi düşünce ve davranışlarını tahlil edebilir.
3- Gergindir.
4- Unutkandır.
5- Neşelidir.
6- Kendine güvenir.
7- Güven duyabilir.
8- Dürüsttür
9- Gözlemcidir.
10- Arkadaşına uyar.
11- Anne-babaya gereksinimi vardır.
12- Bebeksi davranışlara geri döner.
13- Endişelidir.
14- Kolaylıkla cesareti kırılır.
15- Israrcıdır.
16- Kendini eleştirir.
17- Ev dışı etkinliklere bayılır.
18- Yeni ufuklar peşindedir.
19- Sporu sever.
20- Eli açıktır.
21- İçtendir.
22- Kuralları sever.
23- Kötü kelimeler kullanır.
24- Karşı cinse karşıdır.
25- Kendini harekete geçirir. Eski yeteneklerini geliştirir.
10-11 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Çocukluk dönemi bitişiyle tanışır.
2- Düşünmeden hareket eder.
3- Ağlamaklıdır.
4- Ne dediğini bilmez kararsızdır.
5- Grup tarafından kabul edilmek ister.
6- Duygusaldır.
7- Öfkelidir, çabuk kızar.
8- Kendinden küçükleri eleştirir.
9- İlginçtir.
10- Bir kahramana aşırı ilgi gösterir.
11- Sosyaldir.
12- Dikkatsizdir.
13- Konuşkandır.
14- Ahlak prensiplerine göre davranır.
15- Mereklıdır.
16- Gururludur.
17- Grup çalışmasına uyar.
18- Başarı peşindedir.
19- Uysaldır.
20- Doğal ve ani tepki gösterir.
11-12 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Huysuz, aksi ve geçimsizdir.
2- Anne-babadan ayrılmaya çalışır.
3- Rakat duramaz kıpır-kıpırdır.
4- Konuşkandır.
5- Gürültücüdür.
6- Sosyaldır.
7- Gülünçtür.
8- Caziptir.
9- Ergen gibi davranmak ister.
10- Duygu durumu hızlı değişir.
11- Kararsızdır.
12- Vicdanlıdır.
13- Sakardır.
14- Duygusaldır.
15- Taşkındır.
16- O mu bu mu diye sürekli düşünür.
17- Genellikle iyi karar verir.
18- Ben merkezcidir.
19- Mizahı sever.
20- Vericidir.
21- Taklitcidir.
22- Her şeyi para ile ölçer.
23- Bilgi vermekten hoşlanır.
24- Giyim ve davranışlarına özen göstermez.
25- Meraklıdır.
26- Rekabetçidir.
27- Eleştiriseldir.
28- Adil davranılmasını ister.
29- Anne-Babasının mükemmel olmadığını farketmeye başlar.
12-13 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Ergenliğe dönüşme başlar.
2- Büyük duygu salınımları görülür.
3- Bağımlılık, bağımsızlık tartışmaları başlar.
4- Mantıklı olmaya başlar.
5- Uzun süre sonra sonucunu alacağı şeyler yerine içinde bulunduğu anı değerlendirmek ister.
6- Yaşıtlarına bağlıdır.
7- Temiz olmaya başlar.
8- İyi olmak ister.
9- Arkadaşlarıyla bir arada olmaya heveslidir.
10- Bilgi için açtır.
11- Soyut düşünür.
12- Anne-babadan uzaklaşır.
. 12 yaşına doğru çocuk muhakeme yeteneğini çok defa aşırı bir derecede belli etmeye başlar. Her şeyi mesele yapabilir. Bu onun çevresinde yeni güçlüklerle karşılaşmasını sağlar. Kendine yapılan hizmetleri verilen sözleri eleştirir.
. Bu dönemden itibaren çocuk psikolejisi, erkek ve kadın psikolejisine terketmeye başlamaktadır. Birey artık çocukluktan çıkmakta kendi cinsel özelliklerine adaptasyon sancıları çekmektedir.
. Büyümenin kendisine sağladığı olanaklar karşısında yeni bir kişilik elde etme sorunu bu dönemin karakteristliğini oluşturur.