Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Dünden bugüne bizim mücadelemizin esas çerçevesini devlete güveni arttırmak oluşturmaktadır, bu da bizim vatanseverliğimizin gereğidir. Şuna inanıyoruz ki devleti güçlü kılmanın en önemli ölçülerinden biri vatandaşın kendisine güvenmesidir. Bunun da ancak vatandaşın hukuk kararlarının inanması, bu kararların gereğinin idarece yapılmasından geçtiğine inanıyoruz. Çünkü kültürümüzde “ “Padişahlık baki olur küfr ile adl olacak- Ve illa baki olmaz iman ile zulm olacak. Adalet olduğu takdirde kâfir bir devlet ayakta durabilir, adalete riayet etmeyen ve zulme sapan zalim bir devlet Müslüman bile olsa ayakta duramaz,” ilkesine inanıyor ve devlet ebed müddet için hukuk diyor adalet, diyoruz.
Bugün geldiğimiz noktada özellikle 2014 yılında başlatılan yönetici kıyımında birçok hukuk kararının uygulanmadığına veya arkadan dolanılarak hukuk kararlarının yok sayıldığına şahit olduk. Ancak bu hak kaybına neden olanların hakkında var olan kararların uygulanmadığını ertelendiğini görüyoruz. Hal böyle olunca binlerce dava birkaç kez tekrar edildi idare büyük oranda maddi kayıpla karşılaştı ancak MEB inadından vazgeçmedi. “Dileyen arkadaşım bu dava dosyalarının birçoğunu internet ortamında da görebilir.”
Şimdi bu kararları arkadan dolanarak yerine getirmeyen idare Eylül 2013’te ırkçı söylemler içeriyor diye idarenin demokratikleşme paketi ile kaldırdığı andımızı Danıştay’ın 8.daire dava kurulunun 2018 Ekiminde hayır ırkçı söylemler içermiyor diye verdiği iptal kararını uygulamayarak adeta derin dondurucuya bıraktı. Herkesin uygulanmasını beklediği kararı bir türlü uygulamayan Milli Eğitim Bakanlığı bu karara itiraz etmiştir. Yani bu ülkenin Milli Eğitim Bakanlığı zinhar andımız okunmasın diye çaba sarf etmiştir. Nitekim 17 Mart 2021 tarihinde yeniden görüşülen andımızın okutulması yönündeki kararın iptaline onay vermiştir.
Elbette şu sorular sorulmaktadır. Arkadaş neden Danıştay 8. İDK’nın verdiği andımız okunsun kararı üç yıl boyunca okutulmadı da itirazın sonucu beklenildi. İkinci soru ise Danıştay neden yaklaşık üç yıl boyunca herhangi bir karar vermedi bugünü bekledi?
Şimdi gelelim meşhur 1709 Şube müdürüne. Bu vatandaşlar 2013 yılında yazılı sınava girmiş ancak atamada bu yazılı sınav puanları esas alınmamıştır ve yalnızca mülakat puanlarıyla atanmışlardır. Hal böyle olunca sınavı kazanıp atanmayan bir anlamda hakları gasp edilen birçok şube müdürü adayı itirazda bulunmuştur. Değişik dönemlerde gerek bireysel başvurular gerekse kurumsal başvurulara hukuk kayıtsız kalmamıştır ve bu yapılan işlemin hakka, adalete, fırsat eşitliğine uygun olmadığı yönünde karar vermiştir. İdare tıpkı yine işine geldiği davranmış ve bu kararları uygulamamıştır.
Şimdi tarihte eşi benzeri görülmemiş bir uygulamayla şube müdürü olan bu kişilerin yine tarihte eşi benzeri görülmemiş bir zulme imza attıklarını gördük. Henüz çiçeği burnunda atanmış olan bu Şube Müdürleri 2014 yılında yönetici seçmede tam yetki sahibi olmuş ve milli eğitimin hafızası kendi sendikalarından olmayan ne kadar müdür varsa görevden alınmalarını sağlayarak böylece kendilerini atayan kişilere diyet borcu ödemişlerdi.
Şimdi ister istemez akla gelmiyor değil bu kişiler acaba neden korunuyor. Andımız kararı hukukun da şube müdürleri hukukun kararı değil midir? Bu kişiler neden dokunulmazlık zırhına bürünüyorlar, bunun kime ne faydası vardır? Hukuk kararları bunlar için neden uygulanmıyor? Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki kişiye göre hukuk olmaz. Keyfiyete göre hukuk olmaz. Biz yerde zulüm varsa bunun er geç hesabı sorulmalıdır ki devlet unutmaz sözü gerçek olsun. Unutursa devlet olmaz diyoruz ya işte bir kez daha hatırlatıyoruz. Andımız kimsenin hakkını gasp etmedi yasaklansın diye mücadele verdiniz. Ne andımızdan vazgeçeceğiz ne de hak gaspına imza atan 1709 şube müdürünün yakasından düşeceğiz. Bu hak gaspçılarını her ortamda anlatmaya ve hatırlatmaya devam edecek ve tekrar tekrar soracağız. 1709 Şube Müdürü Kararı ne oldu?
Remzi Özmen