OKULLAR AÇIK OLURSA KAPANMAZ

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

İrfan ERDOĞAN

Okul eğitimin en temel mecrasıdır. Ancak bu mecranın çağrıştırdığı anlamlar zaman içinde farklılaşmıştır. Yani okul tarih boyunca hep farklı fonksiyonlar üstlenmiştir. Bazen çocukları ve gençleri belli saatlerde belli mekânlarda zaptı rap altında tutma işlevi görmüştür; bazen de öğrenme imkânı sunan bir yer olmuştur. Ayrıca bir oyun ve eğlenme yeri olarak da görülmüştür.

Mesele okulların belli bir olgunluğa dayalı olarak oluşmasıdır. Belli kalıplar içinde öğrenciliğin yapılmadığı, gerçeği arayan öğrenci olunduğu bir kurgunun ortaya çıkmasıdır. Öğretmenliğin yapılmadığı, öğretmen olunduğu bir sistemin kurulmasıdır. Okullar bu düzeye erişirse o okulları açmak da söz konusu olmaz, kapatmak da. Çünkü bu ruha ve felsefeye sahip olan okul her daim açık olur. Buralarda gece gündüz, yaz kış demeden her zaman gerçeği arayan, hayatı yaşayan öğretmenler ve öğrenciler olur.

Bizim dünyamız maalesef açma ve kapamalarla geçti. Kâh açtık kâh kapattık. Yüz yılı aşkın geçmişi olan okullarımızın sayısı yok denecek kadar azdır. Çünkü açtığımız gibi kapattık da aynı zamanda.

Okullara hep değer verdik. Ama hep bir beklenti içinde olarak değer verdik. Okullar sayesinde kalkınacağımızı, gelişeceğimizi düşündük ve açtık. Aynı şekilde geleceğimizin teminatı olur diye de açtık.

Oysa okullar bir beklenti olmaksızın doğal olarak da ortaya çıkabilirdi. Yaşanan, öğrenilen hatta üretilen bir yer olarak da açılabilirdi. Ama öyle olmadı; okulu beklentilerimize ve ihtiyaçlarımıza cevap verecek yerler olarak gördük ve açtık.
Salgın (pandemi) sürecinde de olan budur. Okullar açık olursa salgın yayılır diye düşünülüp bir çırpıda kapatıldı. Hayat normale dönmek üzereydi ki salgının yeniden yayılmasından endişelenildi ve bu sefer de açılmasına müsaade edilmedi. Akabinde MEB olmak üzere geniş bir çevrede de okulların açılması gerektiği dillendirilmeye başlandı.

Okullar açılmalıdır demenin ötesine okullar açık olmalıdır. Dolayısıyla bugün okulları tekrar açacaksak şayet “okullar açılsın” diyen mahfillerin taleplerinin ötesinde yeni bir anlamlandırmayla açmalıyız. Bu doğrultuda salgın olsun olmasın okullar daha esnek bir müfredatla açılmalı. Daha az ders, daha az saat olmalı. Daha az yıl, daha az içerik olmalı. Öğretmenin ve öğrencinin de rolü değişmeli. Bant düzeni ve seri üretim mantığıyla işleyen sistem doğal üretim yapısına dönüşmeli. Okullarda öğrenmek ve üretmek için imkânlar sunulmalıdır. Hayata hazırlık efsanesi bir tarafa bırakılıp hayatın kendisi yaşanmalıdır.

Bu başarılırsa okullar bir daha kapanmaz; hep açık kalır. Değil salgında savaşta bile açık olur. Dolayısıyla öncelikle okulun açık olmasının ne anlama geldiğini anlamış olalım. Bu doğrultuda okulları hep açık tutalım. Açık tutmanın bire bir ders yapmak demek olmadığını anlayalım. Öğrencilerin bir araya gelip toplandığı yer olarak açık tutalım. Öğrencilerin gelip üreteceği, şahsiyetini bulacağı mekân olarak açık tutalım. Konuşmalar yaparak bilgisini paylaşacağı, düzenlenen konferansları izleyeceği platformlar olmak üzere açalım. Mümkün olursa bahçesinde spor yapacağı yer olarak açalım.

Bu bir tasavvur meselesidir. Okulu böyle tasavvur edersek okul hep açık olur. Okul çocukların ve gençlerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donanım kazanır. Kütüphanesini zenginleştirir. İnternet, bilişim imkânlarını arttırır. Ders çizelgelerine göre oluşturulan sistemin ötesinde öğretmenlerini okulda olan öğrencilere yardım edecek şekilde organize eder.

Bu manada MEB, eğitimi sadece müfredattan ve derslerden ibaret görmüş olmalı ki enerjisini aylardır “hazırız, açarız” diyerek harcadı. Yukarıda işaret ettiğimiz anlamda çaba sarf etmedi. “Hazırız” tezi , “suyun sabunun bile yok” diye dillendirilen karşıt tezini yarattı. Sonuçta salgınla oluşan “müesses nizam” okulları açtırmadı.

MEB’in “Okullar olmasa eğitimi ne iyi idare ederdim” diyen Maarif Nazırını anlaması ve eğitimi her durumda sevk ve idare edebileceğine güvenmesi gerekir. Sürekli olarak hazırız ve açacağız demek yerine yeni bir okul tasavvuru için çaba harcamalıdır. Okulu bildiğimiz anlamın dışına çıkarak imkânla donatmalı ve bu şekilde açık tutmalıdır. Dolayısıyla MEB kendisini basit çıkarımlardan yola çıkarak icat edilen parlak modellere hapsetmemeli. Eğitimi felsefi düzlemde daha derin bir perspektif içinde ele almalı ve yorumlamalıdır.

Salgına dayalı olarak okulların açılmasına yine müsaade edilmezse bile MEB, eğitim için yapacağı çok önemli işler olduğunu bilmelidir. Güncel şartların ötesinde daha felsefi düzeyde hareket edebilirse açma ve kapatma mücadelesinin düzlemini değiştirebilir. Atacağı bazı adımlarla okulların doğal bir şekilde kendiliğinde açılmasını sağlayabilir.

Bunun için okulları hızla bir öğrenme merkezi haline dönüştürebilir. Okullardaki bilginin üretim ve dağıtım mekanizmalarını iyileştirebilir. Okulların birer kültür merkezi ve sosyal bir çevre olması için adımlar atabilir, yönlendirmeler yapabilir. Tiyatro, sergi, konferans türü çalışmalar düzenleyebilir. Daha önceden başlanan ama çok biçimsel kalan üretim atölyelerinin kurulmasını hızlandırabilir. Bu sayede öğretmenlerin, öğrencilerin hatta velilerin kendilerini doğal bir şekilde oluşacak muhitlerin içinde bulabilmeleri sağlanmış olur. Okullar ayrıca içinde bulunduğu muhitin daha çok parçası olmalıdır. Bilinmelidir ki kırsalda da kent merkezlerinde de okullar bulunduğu çevreye yabancıdır. Bunun için okul ile çevreyi iç içe kılacak daha fonksiyonel adımlar atılmalıdır. Ancak bu ve benzeri anlamda “açık okul” tasavvurları için belirli mevzuat düzenlemelerine ihtiyaç olduğu da unutulmamalıdır.

Daha da önemli bir husus varsa o da şudur ki; MEB, okulların açılması ve kapanması hususundaki mücadeleye kilitlenerek yapması gereken diğer ödevleri unutmamalıdır. Mesela üst düzey kadroların daha liyakatli olması için çalışabilir. YÖK’ün kendi haline bıraktığı Eğitim Fakültelerinin mevcut kapasitesiyle yetersiz kalabileceklerini hesaba katarak tedbirler alabilir. Çünkü uzmanlığı eğitimle ve öğretmen yetiştirmeyle ilgili olmayan çok sayıda öğretim elemanının istihdam edildiği Eğitim Fakülteleri eğitim sistemi için ciddi bir problemdir.

Kısacası okullar açık olmalıdır ancak bu farklı bir anlamlandırma ile gerçekleşmek durumundadır. Bu sağlanırsa sadece salgınla karşılaşınca değil başka beklenmeyen durumlarda da okullar açık kalır.

Eski Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan'ın Yazısı

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber