Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Millî Eğitim Bakanlığı, Öğretmenlik Meslek Kanunu doğrultusunda bu yıl yapacağı sınavla öğretmenleri aday, uzman ve başöğretmen olarak basamaklara ayıracak. Bu kariyer basamaklarına göre öğretmenlerin maaşlarında artışlar yapılacak. Bakanlığımızın bu noktada öğretmenler lehine iyileştirici düzenlemeler yapmak istediğini düşünüyorum. Ancak işin içine sınavın girmesi çok ciddi tartışmalara yol açıyor. Öğretmenler ve öğretmen temsilcisi kurumlar, kamuoyunda ve sosyal medyada yüksek perdeden gösterdikleri tepkilerle sınava karşı çıkıyorlar. Öğretmenliğin zaten bir uzmanlık mesleği olduğunu dile getiriyorlar. Bunu da 7354 Sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Öğretmenlik, eğitim ve öğretim ile bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.” ifadesine dayandırıyorlar. Eğer öğretmenlerle ilgili bir düzenleme yapılacaksa bunun sınavla olmasını doğru bulmuyorlar. Ben de yazılanları, konuşulanları öğretmenlik mesleğinin içinden biri olarak takip ediyorum. Meslektaşlarımın bu isteklerini doğru ve haklı buluyorum. Belki de sınavlara en fazla giren meslek grubu öğretmenlerdir. Ben eminim ki öğretmenler bu sınava girdiklerinde başarılı olacaklardır. Fakat buradaki sorun, öğretmenlerin bu sınavda başarılı veya başarısız olması değildir. Sorun, uygulama mesleğini yürüten öğretmenleri gerçek sonucu göstermeyen teste dayalı bir sınavla değerlendirmektir. 25 yıllık tecrübemle söylüyorum ki bir öğretmenin başarısını sınavlar değil, uygulamadaki çalışmaları gösteriyor. Ben, çok iyi üniversitelerden mezun, sınavlarda başarılı ama uygulamada başarısız olan çok kişi gördüm. Bundan dolayı öğretmenler teste dayalı bir sınavla değil, ancak sahadan elde edilen nesnel verilerle değerlendirilmelidir. Sınavın yerine kıdem, eğitim, bilimsel, kültürel, sanatsal, sportif çalışmalar ve iş başarısı gibi ölçütler getirilebilir.
Kaldı ki Millî Eğitim Bakanlığı, öğretmenleri testli bir sınava zorlayarak kendisiyle de çelişiyor. Uzman Öğretmenlik Yetiştirme Programı Çalışma Kitabı’nda yer alan şu ifadelerle teste dayalı sınavlar eleştiriliyor: “Geleneksel ölçme anlayışının ne yazık ki bu paradigma değişimine pek uygun olmadığı söylenebilir. Bireylerden beklenen becerilerin karmaşıklığı arttıkça ölçme modellerini revize etme gereksinimi ortaya çıkmakta. Bir ölçme işleminde yalnızca “görünce tanıma, sorulunca söyleme” gibi davranışların ölçülmesi bizi yeni hedeflere ne kadar ulaştırabilir? 20. yüzyıl eğitim ve ölçme zihniyeti ile 21. yüzyıl becerileri kazandırılamaz.” Bakanlık, bize hem böyle bir bilgi veriyor hem de bu bilginin tersini öğretmenlere uygulamaya çalışıyor. Yine Uzman Öğretmenlik Yetiştirme Programı Çalışma Kitabı’nda Dünya Ekonomik Forumuna göre 2025 yılında çalışanların sahip olması gereken 10 temel beceri şöyle sıralanıyor: analitik düşünme ve yenilik/yaratıcılık, etkin öğrenme ve öğrenme stratejileri, karmaşık problem çözme, eleştirel düşünme ve analiz, yaratıcılık, orijinallik, liderlik ve sosyal etki, teknoloji kullanımı. Şimdi düşündüğümüzde eğitim öğretimden anlayan herkes, bu becerilerin büyük çoğunluğunun testle ölçülmesi ve değerlendirilmesinin mümkün olmadığını açıkça görecektir.
Daha önceki bir yazımda da şu tespitlerde bulunmuştum: “Psikolojide bir davranışın, duygunun, düşüncenin ruhsal hastalık sayılabilmesi için bireyin bunlardan birini veya birkaçını bedensel ve toplumsal işlevlerini aksatacak kadar yoğun yaşaması gerekir. Buna nevroz denilmektedir. Eğer bu durum bireyin toplumsal gerçeklikle bağlantısını koparacak kadar şiddetliyse buna da psikoz adı verilmektedir. Bu ruhsal hastalıkları sadece kişiler yaşamaz. Küçük gruplar ve toplumların geneli de yaşayabilir. 25 yıldır severek öğretmenlik yaptığım okullarda bana göre psikolojik bir rahatsızlık almış başını gidiyor. Aynen psikolojide bir davranışın, duygunun ya da düşüncenin diğerlerini bastırarak bireyi hasta etmesi gibi onlarca kazanım, beceri ve yeteneğin geliştirilmesi dururken öğrencileri sadece bir testle değerlendirmek okulları hasta ediyor.” Bu hastalığın öğrencilerden dahi temizlenmesi gerekirken öğretmenlere bulaştırılması bir faciadır. Bakanlığımızın öğretmenlerin “sınava hayır” seslerini duymasını hâlâ umuyorum. Zira eğitim-öğretimin en önemli paydaşı olan öğretmenlerin dikkate alınmaması büyük bir psikolojik çöküntüye yol açar.
Erdal Altun