Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Bir gün, sekizinci sınıf öğrencisi Alyssa, okulumuzun kıyafet kodunun bandanalara izin vermediğini bilmesine rağmen, kafa bandı olarak mor bir bandana takan ortaokulumuza geldi. Uzlaşmak basit bir mesele gibi görünse de, yakında o sabah kapımı çalan başka bir öğretmen buldum ve Alyssa'dan bandana çıkarmasını söylememi istedim. Durumu idare etmekte rahat hissetmediğini, ancak Alyssa'yı kurallara uymaya ikna edebileceğimi biliyordu, çünkü bana güvendi.
O gün Alyssa ile, okulda bandana takmanın neden yasak olduğuna dair özel bir konuşma yaptık. Ona, neden saç bandı takmak istediğini anladığımı, hatta isterse başka bir tane takabileceğini söyledim. Konuşmamız bittikten sonra, Alyssa sakin bir şekilde tuvalete gitti ve sınıfa döndüğünde bandanasını çıkarmıştı.
İlk bakışta önemsiz gibi görünen bu sohbet, okullarda pozitif ilişkiler kurmanın gücünü ve öğretmenlerin neden bunun için uğraşması gerektiğini bana bir kez daha hatırlattı. Sınıftaki olumlu ilişkiler, öğrenme başarısının temelini oluşturuyor. Ancak biz öğretmenler bazen, öğrencilerimizi ayrı bireyler olarak tanımaya zaman ayırmayı ihmal ediyoruz. Bu da öğrenmeye engel teşkil edebiliyor ve en küçük etkileşimleri bile (ya da anlaşmazlıkları) halletmesi zor bir hale getirebiliyor.
Alyssa kusursuz bir öğrenci değildi ve matematik dersleri onun için kolay geçmiyordu, ama çok çalışkandı. Sorular sorardı. Ek destek almak veya bazen de sosyal hayatıyla ilgili konuşmak için ders öncesi ve ders sonrası yanıma gelirdi. Bana güveniyordu, çünkü ona saygı duyduğumu ve mutluluğuna önem verdiğimi göstererek iyi bir ilişki kurmak için çok uğraştım.
Öğretmenlerin çoğu, ders konularını işlemek ve işleriyle ilgili diğer görevleri tamamlamak için büyük bir baskı hisseder. Ancak, sınıfta küçük değişiklikler yaparak öğrencileri tanımaya zaman ayırmanın, başarılı olmaları için motive oldukları bir ortam yarattığını keşfettim. Öğrencilerimle daha iyi ilişkiler kurmak için kullandığım altı stratejiyi aşağıda sıraladım:
1. Öğrencilerinizin isimlerini hızlı ve doğru bir şekilde öğrenin. Öğrenciler, özellikle de kendini dışlanmış hisseden öğrenciler, okulda görünmez olduklarını düşünürler. Öğrencilerin isimlerini erkenden öğrenerek kimliklerine verdiğiniz değeri gösterin. İstemedikleri sürece onlara başka bir adla seslenmeyin, asla bir öğrenciye lakap takmayın; bu, isimlerinin de bir parçası olduğu kimliklerine ve kişiliklerine zarar verir. Her yıl okulun ilk gününde, öğrencilerimle “isimlik” etkinliği yapıyorum. Bütün öğrencilerimin adlarını öğrenene dek her ders isimlikleri toplayıp tekrar dağıtıyorum. Derslerden önce öğrencilerimi sınıf kapısında karşılıyor, onları isimleriyle selamlıyorum.
2. Öğrencilerin kendilerini temsil eden bir eşyayı sınıfa getirmelerine ya da okul yılının başlangıcında yapmaktan hoşlandıkları bir aktiviteyi uygulamalarına izin vererek, kendilerini değerli hissetmelerine yardımcı olun. Ders gününüzün beş ila on dakikasını, öğrencilerinizin getirdikleri eşyalar hakkında konuşmaları için ayırın. Bunu, her öğrenci konuşma fırsatı elde edene kadar sürdürün. Benim derslerimde, öğrenciler bebeklik fotoğraflarını, yüzme takımlarında kullandıkları deniz gözlüklerini ve aile tatilleri sırasında aldıkları hediyelik eşyaları getirmişlerdi. Bir keresinde öğrencilerimden Hannah, sınıfa ukulelesini getirdi ve bize bir şarkı söyledi. Bu sınıf etkinliğini küçük bir partiye dönüştürdü adeta ve sınıftaki herkes şarkısına bayıldı.
3. Öğrencilerin resimlerini ve el işi çalışmalarını sergileyin. İlkokul öğretmenleri öğrencilerinin yaptıkları işleri sergileme konusunda çok iyiler, ancak ortaokul ve lise öğretmenleri, yaşça büyük öğrenciler için gereksiz olduğunu düşünerek bu önemli uygulamayı atlıyorlar genelde. Büyük öğrencilerin de, ortaya koydukları işlerle ilgili öğretmenlerinden takdir beklediklerini gözlemledim. Örneğin, öğrencilerim sunum yaparken fotoğraflarını çekiyorum. Sonra bu fotoğrafları bastırıyorum ve yıl boyu sınıf duvarındaki panoda yerlerini alıyorlar. Öğrenciler, yıl içinde ne kadar değiştiklerini görmeyi çok seviyorlar. Gelişimlerinin yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda entelektüel ve duygusal olduğunu da görüyorlar bu sayede. Ayrıca öğrenciler, bireysel matematik projeleri veya grup olarak hazırlanan matematik çalışmaları gibi işlerinin sergilenmesinden ve takdir edilmesinden büyük gurur duyuyorlar.
4. Oturma düzenini sık sık değiştirin. Ortaokul öğrencilerinin birbirleriyle çok iyi anlaşamadıklarını hepimiz biliyoruz, ancak öğrenciler beraber çalışma fırsatı elde ettikleri zaman, birbirleri hakkında bir sürü şey öğreniyorlar ve farklı özelliklere sahip olmalarına rağmen birlikte çalışmanın yollarını keşfediyorlar. Öğrencilerimi, ortaokul matematik derslerinde üç ya da dört kişilik gruplara ayırarak masalara dağıtıyorum. Okulda kullandığımız online bir program aracılığıyla, yerleri haftada bir kez rastgele değişiyor. Her değişimden sonra, öğrenciler birbirlerine “Kiminle akşam yemeği yemek isterdin ve neden?”, gibi kısa sorular sorarak, bir hafta boyunca bir matematik projesi üzerinde birlikte çalışacakları kişileri daha iyi tanımaya çalışıyorlar.
5. Bağ kurmanın farklı yollarını bulun. İlk dönem derslerimde, genellikle Pazartesi sabahları ya da tatil dönüşleri çember zamanı yapıyoruz. Bir çember oluşturuyoruz ve bir topu aramızda dolaştırıyoruz. Topu elinde tutan kişi çemberdeki başka bir öğrenciye iltifat ediyor, hafta sonu neler yaptığını anlatıyor veya o an nasıl hissettiğini söylüyor. Bir öğrenci, arkadaşının doğum günü için “keçi yogası” dersine katıldığını anlatmıştı. Yoga dersi boyunca sırtında yürüyen keçi fotoğraflarını bize gösterdiğinde hepimiz şaşıp kalmıştık! Pazartesileri çember zamanını unuttuğumda öğrencilerim bana hep hatırlatıyorlar. Bu süre boyunca benim de bir şeyler paylaşmam için ısrar ediyorlar. Her dakikamızı akademik içeriklere harcamamız gerekiyor gibi hissetsek de, birbirimiz hakkında daha fazla şey öğrenmek için haftada yalnızca beş dakikalık bir yatırım yapmanın öğrencilerim için paha biçilmez olduğunu ve sınıfımda daha iyi bir kültür oluşturmama yardımcı olduğunu öğrendim.
6. Dinleyin. Öğretmenler olarak, öğrencilerimizle aramıza profesyonel bir mesafe koymamız gerektiğini hissederiz çoğu zaman. Ancak, öğrencilerle küçük sohbetler gerçekleştirmenin öğrenme engellerini ortadan kaldırdığını gözlemledim. Kendimi ulaşılabilir kıldığım için, bazı öğrenciler ders aralarında yanıma gelip bana hayatlarından kesitler anlatıyorlar. O an yaptığım şeyi bırakıyorum, öğrencimin gözlerinin içine bakıyorum ve onu dinliyorum. Hikayelerini bana anlatırken gözlerinin içinin parlamasını çok seviyorum. Bu küçük konuşmalar, bana onların gerçek kişilikleri hakkında bilgi veriyor.
Her öğrenci, okullarında onlarla pozitif ilişkiler kurmaya hevesli yetişkinler olmasını hak ediyor. Öğrencilere değer veren, hata yapmalarına ve öğrenmelerine imkan tanıyan yetişkinlerle etkileşimde olmayı hak ediyorlar. Öğrencilerimizden gerçekten bizimle birlikte öğrenmelerini bekliyorsak, onlara değer verdiğimizi bilmeleri gerekiyor. Ayrıca, birlikte öğrenip büyüyebilecekleri bir topluluk oluşturmak adına birbirlerini tanıma fırsatlarına da ihtiyaçları var.
Kaynak: https://www.edutopia.org/article/6-strategies-building-better-student-relationships