Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Bir noktadan sonra her anne baba, lise çağındaki çocuklarının hem daha erken saatlerde uyumasını hem de kendi tutkularının peşinden gitmesi için zaman bulabilmesini ister. Hatta belki de hiçbir şey yapmadan sadece dinlenmeyi seçmesini… Aslında tüm bunların ardındaki gerçek istek, çocuklarının da “bir hayatının” olması isteğidir.
Peki ama öğrencileri bunları yaşamaktan alıkoyan şey nedir? Özellikle de Eylül ve Haziran ayları arasında. Bu sorunun cevaplarından birisi de ödev.
En İyi Çalışma Koşulları
Bir tarih öğretmeni ve Dönüştüren Öğretme ve Öğrenme Merkezi‘nin yöneticisi olarak , öncelikle ödev fikrini desteklediğimi ve öğrencilerime ödev verdiğimi söylemek isterim. Ancak ödev, iyi ya da kötü, zaman alır ve her öğrencinin uykusunu, ailesi ile yediği yemeği ya da okul dışında sevdiği şeyleri yapmak için ayırdığı zamanı kesintiye uğratır. Çok sayıda öğrenci için ödev, öğrenme yerine zorunlu itaat ve öğretmenin gözünden düşmemeye çalışma anlamına gelir. Hem de neredeyse her zaman.
Çoğu okulun ödev ile ilgili felsefeleri, zaman içinde anne babaların bir zamanlar yaşadıkları kendi ödev yapma deneyimleri ile sarsılır. Ebeveynlerde en sık görülen yanlış kanı, daha fazla ödev veren öğretmenin ya da okulun, öğrencileri iyice zorladığı ve dolayısıyla daha iyi öğretmen ve daha iyi okul olduğudur. Bu yanlış bir varsayım maalesef. Kızınızın ya da oğlunuzun her akşam yaptığı ödevin miktarı, bir okulun kalitesi hakkındaki gurur kaynağınız olmamalı. Aslında ben size çocuğunuzun ev ödevini değerlendirmeniz için farklı bir yol önereceğim. Çocuğunuz ödevlerini bitirene kadar onunla birlikte uyanık kalabiliyor musunuz? Eğer cevabınız hayır ise o zaman çocuğunuza gereğinden fazla ödev verilmiş demektir ve yapılan araştırmalara göre her ikinizin de hafızanızın sağlam kalabilmesi için o uykuya ihtiyacınız var.
Öğrencilerime tarih öğretirken bazen şakalar yaparım. Mesela okullar, çocuk işgücü yasasını ihlal ettiği için onlara grev yapmayı düşünmeleri gerektiğini söylerim. Eğer okul her öğrencinin “işi” ise o zaman çocukların çalışma saatleri de – ders saatleri, okul sponsorluğunda düzenlenen aktiviteler ve ev ödevleri dahil – kanunlara bağlı olmalı. Bu elbette okulların ve öğretmenlerin ödev hakkındaki düşüncelerini değiştirmek için oldukça riskli bir strateji olurdu. Ancak ilgi çekeceği kesin. (Eğer bu yazıyı okuyan öğrencilerim varsa, sakın söylediğim şeyi denemeyin!)
O halde bu gidişatı nasıl değiştirebiliriz?
Bilimsel Yaklaşım
Think Differently and Deeply dergisinde yayınlanan “İdeal Bir Ödev Neye Benzer” isimli çalışmaya göre lise öğrencileri için iki saatten daha fazla olmayan ev ödevinin makul faydaları bulunuyor. Daha küçük öğrenciler için bu fayda gittikçe azalıyor. Ev ödevi; zaman yönetimi, sürekli dikkat ve kurallara uyma gibi diğer önemli bilişsel olmayan becerileri öğretir. Ancak bunu, ev ödevinin esas öğretmesi gereken şey olan dersin içeriği ve ders için gerekli becerilerle karıştırmayalım.
Ev ödevi çok güçlü bir öğrenme aracı olabilir. Tabii eğer doğru bir şekilde tasarlanır ve verilirse. “Öğrenmek” diyorum, çünkü iyi bir ödev her bir öğrenci için ya da gerçek bir işbirliği yapan bir grup öğrenci için bağımsız bir zaman dilimi olmalıdır. Derste öğretilmek istenen temel içeriğin ve becerilerin iyi tasarlanmış bir uygulaması olabilmesi için yeterince zorlayıcı ve yoğun çalıştıran bir tarzda olmalıdır. Ancak anne babaların lisede öğrendiklerini hatırlamak için çabalamak zorunda kalmaları kadar da zor olmamalıdır. Bu durum genellikle aile boyu strese yol açar.
Hazzı Ertelemek
Ancak yine de iyi bir ödev verildiğinde bile esas önemli olan öğrencinin yaklaşımıdır. Ödevlerini yapmaya gösterecekleri bilimsel bir yaklaşım, daha az zamanda daha derin bir öğrenmeye neden olabilir. Bir öğrencinin ödevi ne kadar uzun olursa, dikkat dağınıklığı ve sık sık başka şey yapma isteği de genellikle ödeve eşlik eder. Öğrencilerin ödev yaparken en sık yaşadığı şey, ödev ile sosyal medyanın cazibesi arasında gidip gelmeleridir. 2009 yılında yapılan bir araştırmaya göre bir problem üzerinde çalışıyorsanız ve takıldıysanız, kafanızı dağıtmak ve kısa bir mola vermek; zihninizi dinlendirerek konuyu kavramanıza yardımcı olur. Sosyal medya da bu molalardan biri olabilir, ancak sosyal medya dikkatinizi dağıtan şeyin kendisi olduğunda durum değişiyor. Bir öğrencinin kompozisyon yazmaya ya da matematik ödevini yapmaya daldığını düşünün ve tam yoğunlaştığı sırada cep telefonuna bir mesaj geldiğini. Bu, o öğrenci için çok önemli bir karar anıdır. Acaba mesaja ödevi bitirdikten sonra mı yoksa önce mi cevap vermeli?
Bir öğrenci mesajını kontrol etmeyi, mesaja cevap yazmayı ve sonra muhtemelen sosyal medyaya daha kapsamlı bir bakış atmayı seçtiği zaman, o ana kadar öğrendiklerinin bir kısmını kaybediyor. Sonuç olarak daha önce yoğun olarak uğraştığı şeye geri döndüğünde, kaldığı yeri yeniden yakalamak için yaptıklarının üstünden bir kez daha geçmek zorunda kalıyor. Böylece ödev yapma süresi uzuyor.
Sonuç olarak, iyi ve hedefi olan bir ödev, öğrencinin öğrenme yolculuğunun bir parçası olmalıdır. Ama bunun için öğretmenlerin daha iyi ödevler tasarlaması (hatta bazı akşamlar hiç ödev vermemesi), anne babaların ödev saatlerinin uzunluğunu okulun kalitesinin göstergesi olarak değerlendirmemesi ve öğrencilerin mevcut ödev stratejilerini gözden geçirmesi, bilimsel ve yeni yöntemleri benimsemesi gerekiyor. Eğer birlik olursak hepimiz daha fazla uyuyabiliriz. Araştırmalar, hem beyinlerimiz için hem de öğrencilerin daha iyi öğrenmesi için bunun çok gerekli olduğunu söylüyor.
Kaynak: http://www.edutopia.org/blog/homework-sleep-and-student-brain-glenn-whitman