Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Kitap Okumayı Verimli Kılmak için
Kitap okumanın insanın kendini gerçekleştirmesini sağlayan, Yani onu insanlaştıran değerli bir eylem olduğunu sanırım yadsıyamayız. Bir dönem Kültür Bakanlığı güzel bir afiş hazırlamıştı. Afişte bir insan ile maymunun yan yana fotoğrafları vardı ve “İnsan okur!” yazısı insan fotoğrafının altındaydı. Bu türden karşılaştırmalı genellemeler bazen mantıksal tutarsızlıklara ve saçmalıklara yol açsa da kulağa hoş geliyor doğrusu!
Birçoğumuz, ben dahil, okumayanların öne sürdükleri “okumama” gerekçelerine istisnalar dışında genelde hak vermeyiz. Yanlış değildir bu. “Bir paket sigaraya verdiğin parayı kitaba veremiyor musun?” diye sorarız. Ya da kahvede, televizyon karşısında harcadıkları zamanı kitaba ayırmamalarını kabul edemeyiz. Ancak modern hayatın bizleri hıza, karmaşaya zorladığı, hiç bir şeye yetişemediğimiz, kendimizi dahi göremediğimiz, buna fırsat, zaman bulamadığımız da doğru.
Geçenlerde hesapladım: 80 yıl yaşayacağını varsaydığımız bir insan 7 yaşından itibaren düzenli olarak ayda ortalama iki kitap okusa, ki bu güçlü okuma kültürünü ifade eder, yaşamı boyunca 1752 kitap okumuş olur. Az demeyin. Keşke okuyabilsek!
Ancak aslında mesele, kaç tane kitap okuduğumuzdan çok, ne kadar verimli okuduğumuzdur. Yani okuduğumuz kitapların, okuma eyleminin bize ne kadar yarar sağladığı, bize ne kattığı ve bizi ne kadar değiştirdiğidir önemli olan.
Modern hayatta okumaya ilişkin olarak şunu kabul etmek durumundayız: Çok zamanımız yok; bu darlıkta çok okumak zor, o halde verimli okumalıyız!
Peki, nasıl?
Çoğunu kişisel deneyimlerim ve akademik okumalarım üzerinden edindiğim görüşlerimi paylaşmak isterim.
Öncelikle, kendimiz için “doğru” kitabı, Yani hoşumuza gideceğini, ilgimizi çekeceğini, bize zevk vereceğini düşündüğümüz, bizde bir eksikliği kapatacağını tahmin ettiğimiz, beğenimize seslenen kitapları seçmeliyiz okumak için. Unutmayalım ki, “kitap okumayan çocuk (kişi) yoktur, okumak için doğru kitabı bulamayan çocuk (kişi) vardır.” Sevmediğimiz bir yemeği zorla yemeyiz. Kitap da öyle.
Başlangıçta, okuma kültürü güçlü tanıdıklarımızdan, bunu meslek edinen kütüphanecilerden, öğretmenlerden, bir kitapçıdan yardım alabiliriz. Belli bir okuma kültürü olgunluğuna eriştiğimizde “doğru” kitap seçimini artık kendimiz yapabiliriz. Bu arada çocuklar için kitap seçiminde çok dikkatli olmak gerekir. Yetişkinler için söz konusu olmayan “iyi kitap-kötü kitap” gerçeği çocuklar için vardır ve kitabı “çocuğa görelik” ilkesine, Yani onun düşünsel ve duygusal dünyasının düzeyine ve gereksinimlerine, gerçekliğine, gereklerine ve niteliğine göre dikkatlice seçmek gerekir.
Kısaca, verimli okumak için “kitap seçimi” önemli.
Kitap okuma serüvenine dilin en güzel, en yüce biçimi olan edebiyat ile başlamak iyi olur. Roman, öykü, şiir bizi okuma hayatına keyifli bir biçimde hazırlayacaktır. Tabi edebiyat sadece “ilk aşk” değil “bitmeyen aşk” olmalıdır. Hayatımızın her döneminde ne okursak okuyalım ama mutlaka edebiyat da okuyalım.
Okurken sıkıldığımız kitabı sonuna kadar okumak zorunda değiliz. Sevmediğimiz bir yemeği zorla yemeyiz. Kitap da öyle. Bazı küçük zaman ve mekân değişikliklerine ve küçük bir-iki zorlamaya karşın bir kitabı okumaktan hâlâ sıkılıyorsak, demek ki gitmiyor. Bu davranışı alışkanlığa dönüştürmediğimiz ve “kitaplardan genelde bir sıkılma durumu” yaratmadığımız sürece beğenmediğimiz bir kitabı yarıda bırakabiliriz. Ancak bunu alışkanlık durumuna da getirmemek gerekir. Ufacık bir sıkılmada hemen bırakalım demiyoruz. Ve elbette kitabı sıkıldığımız için bırakıyorsak, yenisini okumak için bırakıyor olmalıyız!
Okuduğunu iyi anlama için “hızlıca okuma” daha uygundur. Ancak bu, piyasada pek popüler olan ve hızlı okuma kursları adı altında pazarlanan hızlı okuma tekniği ile yapılan “hızlı okuma” değil tabi. Bu tür hızlı okumayı şiddetle yanlış ve zararlı buluyorum. Gözle okuma, içinden-sessiz okuma, olanaklı olduğunca hızlı okuma verimli okuma için daha iyi. Elbette okuma hızımızı kendimiz ayarlayacağız ve bazen daha iyi anlamak için yavaşlayacağız, gerekirse aynı yeri yeniden okuyacağız. Ancak genelde hızlı okumaya çalışmak gerek.
Okuma mekânı, zamanı ve biçimi de çok önemli. En çok nerelerde ve hangi zamanlarda okumaktan hoşlanıyorsak öyle okumalıyız. Kimisi her boş bulduğu zamanda, kimisi akşam yatmadan önce, kimisi hafta sonu okumaktan hoşlanır; kimisi evde, kimisi seyahatte otobüste, deniz kenarında, ormanda, tarlada, kütüphanede okumayı sever. Bazısı oturarak, bazısı yatarak ya da uzun oturarak tercih eder okumayı. Nerede, nasıl hoşumuza gidiyorsa orada öyle okuyabiliriz. Ancak aşırı rahat ya da aşırı sıkıcı ortam ve pozisyonlarda okumak verimlilik açısından pek önerilmez. Özellikle, çocuklarımızın nerede, ne zaman, nasıl okumaktan hoşlandıklarını belirlemek ve böyle okudukları için onları suçlamamak, “doğru otur, öyle oku bakayım!” falan dememek gerek. Okuma bir yönüyle güçlü bir rahatlama eylemidir; bu nedenle de rahat ortamda, zamanda ve biçimde yapılmalıdır.
Okuma başlangıçta olmasa da sonraları eleştirel bir niteliğe dönüştürülmelidir. Yani bir kitapta okuduğumuz her şeyi doğru mu yanlış mı diye düşünmek, sorular sormak, gerekirse başka kaynaklardan burada okuduklarımızı sınamak, uygun gördüğümüz tanıdıklarımızla tartışmak, aynı konuya farklı bakan kitapları okumak gerek. Bu hem bizi eleştirel bir kitap okuyucusu yapacak hem de okumayı daha zevkli ve işlevsel hale getirecektir.
Kitabı okurken çok etkilendiğimiz, önemli bulduğumuz cümleleri, paragrafların altını çizebilir, yanlarına önem derecesini gösteren işaretler koyabilir, notlar yazabiliriz. Daha uzunca notları kitabın arkasındaki boş sayfalara ya da kitap arasında saklayacağımız kağıtlara yazabiliriz. Bunlar bize aynı kitabı daha sonra elimize aldığımızda birçok şeyi anımsatacaktır. Ayrıca metin üzerinde işaretlemek, çizmek, not almak vb. alışkanlıklar eleştirel okumayı besler.
En önemlisi bir kitabı okumaya ayırdığımız zaman kadar onu düşünmeye de ayırmalıyız. Yani, elimizdeki kitabı bir saat okuduysak bir saate yakın zaman da okuduğumuz bölümde yazılanlarla ilgili düşünmeliyiz. Okumak ve okuduğun hakkında düşünmek gerçekten çok önemli. Hatta okuduğun hakkında düşünmek okumaktan daha önemli sanki.
Notlar alarak ve üzerinde düşünerek yaptığımız eleştirel okumaya “derinlikli okuma” ya da “derin okuma” deniyor.
Okuduğumuz kitap hakkında yazılmış çeşitli eleştirileri, kitabı okumadan önce değil de okuduktan ve hakkında düşündükten sonra okumak daha doğru gibi. Böylece kitabı okumaya ön yargılarla başlamaz, kitap hakkında kendi değerlendirmelerimizin diğerleriyle karşılaştırmasını yapabilir ve düşünemediklerimizi düşünürüz.
Bir kez daha vurgulamakta yarar var: Okuduğumuz kitap hakkında arkadaşlarla, dostlarla, istekli olan uygun kişilerle tartışmak, değerlendirmeler yapmak son derece yararlı.
Hep aynı ideolojik çizgideki kitapları okumak hep A vitamini ile beslenmeye benzer. Farklı, bize ters gelen, hoşlanmadığımız görüşteki kitapları da okumalıyız zaman zaman. En azından bu konuda “okumam,” diye bir saplantımız olmamalı.
Kitap, olanaklıysa hayatımızın, günlük yaşamımızın her anında yanımızda olmalı. Çantamızda, yastığımızın altında, masamızda, arabamızda, komodinin üstünde her yerde onu görmeliyiz. Kitap hayatımızın parçası, vazgeçilmezi olmalı. Onsuz olamamalıyız. Bir anlamda “aşk ilişkisi” de diyebiliriz buna. “Aşk olmadan meşk olmaz,” derler! Bu atasözü kitap için de geçerli!
Aynı süreçte birden fazla türde kitap okuyabiliriz, hatta okumalıyız. Günün her saati aynı enerji ve duygu durumunda olmayabiliyoruz. Bu duruma göre günün belli zamanlarında deneme, sonra roman ya da şiir okuyabiliriz örneğin. İlle de tek bir kitabı elimize alıp bitmeden yeni bir kitaba geçmemek doğru değil.
Kitap okuma serüvenimizi sistematik sürdürmek de verimlilik açısından çok önemli. Yani ilgimizi çeken konuları sırasıyla, o konunun temel kitaplarını okuyarak öğrenmek daha iyi gibi. “Bir o konudan bir bu konudan” okumak en azından bu serüvenin başlangıç aşamalarında kaçınılması gereken bir durum. Örneğin, bir dönem felsefe, psikoloji, sonra ekonomi, sosyoloji, sonra tarih, edebiyat, din vb. gibi gitmek sanki daha verimli kılıyor okuma sürecimizi. Belirli bir birikime ulaştığımızı düşündüğümüzde bu sistematikliğe gerek kalmayabilir.
Bu arada, kitaba iyi davranmak, sayfaları 90 dereceden fazla açmamak, katlamamak, çizmemek gibi saplantıları olan yetişkinlere de saygı duyabiliriz. Ancak özellikle bebekleri ya da çok küçük çocukları kitap yırttı diye suçlamamalı, cezalandırmamalıyız. Onlar, yırtma duygusunu bir süre yaşadıktan sonra bundan vazgeçeceklerdir. Onlara, kitabı korkulacak kutsal bir nesne gibi göstermemeliyiz. Yoksa kitaptan korkar ve uzaklaşırlar. Hatta onun yüzünden azar işittiği için kitaba küsebilirler.
Kütüphane, kitabevi ve kitap fuarı ziyaretleri kitap okuma motivasyonumuzu kesinlikle yükseltir. Bol bol gitmeliyiz bu mekânlara. Kütüphane-kitap okuma ilişkisi doğru orantılıdır. Kütüphaneye çok giden çok okur. Üye olmalıyız. Binlerce kitaba kavuşuruz böylece. Seçme olanağımız inanılmayacak derecede artar. Üstelik güvenilir kurumdur kütüphane.
Dergi okumak daha kolaydır genelde ve kitap okumayı besler. Keşke sürekli okuduğumuz bir dergimiz olsa. Kütüphaneden ödünç de alabiliriz. Yani, dergi-kitap okumayı birlikte götürmek işe yarar.
Yayın dünyasını, “yeni neler çıktı”yı yakından izlemek hem gerekli hem de keyiflidir. Bu türden izlemelerle edindiğimiz kitapları okuma isteğimiz daha güçlü olacaktır. Yayıncıların web sayfaları, gazetelerin kitap ekleri, kitabevlerinin yeni çıkanlar bölümü ve kütüphanelerin yeni yayınlar sergileri bu konuda yardımcı olabilir.
İnsan hangi amaçla okursa okusun, yeter ki okusun. Sadece “sığınma/kaçma” amaçlı okuma uzun sürerse ya da sadece bu amaçla okumaktan vazgeçmezsek, okuma eylemi bizim için zarar verir demeyelim ama biraz sorunlu hale gelebilir.
Eklenebilecek başka bazı noktalar da olabilir tabii.
Evet, okumak, çok okumak ama ille de verimli okumak.
Bir de okumayı hayatla ilişkilendirmek, Yani kendimizden başlayarak hayatı kitapla değiştirmek gerek.
Çünkü okumak hayattır, yaşamaktır, sevdadır ve özgürlüktür.
İyi okumalar, verimli okumalar herkese
Alıntı