Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Anadolu’nun birçok yerinde kadınlar tavuk kesmez. Mutlaka sünnet olup erkekliğe ilk adımı atmış bir erkek çocuğun ya da yetişkin bir erkeğin tavuğu ya da kurbanı kesmesi gerekir. Çocukluk yıllarımızın geçtiği dönemlerde tavuk keser, tavuğu yolar, tavuğu temizlerdik. Kurban bayramlarında kurbanlıkların kesilmesini canlı canlı izler, kurbanın kanı alnımıza sürülmesi için sırada beklerdik. Hatta kesilen tavuğun ayağını kullanarak oyuncak yapardık. O zamanlar aileler bu davranışlarımıza müdahale etmez, doğal bir süreç olarak ele alır hatta bu ortamlarda çocukların bulunmalarını ısrarla isterlerdi. Günümüzde aileler çocuklarını bu tür ortamlardan uzak tutuyorlar. Çocuğumuzun psikolojisi bozulmasın, diye tepki gösteriyorlar. Doğanın, hayatın gerçekleri ile yüzleşmeden büyüyen her çocuğun yetişkin olduğunda hayatın gerçekleri ile yüzleştiğinde, alışkın olmadığı bu alanda daha da fazla psikolojisi bozulur. Bu hayata adapte olamaz, psikolojik travma yaşamaya başlar.
Hayat, doğumla başlar, büyüme, yaşlanma ve ölümle biter. Doğmak ne kadar kabul edilebilir bir durumsa ölmek de o kadar doğal bir durumdur. Çocukları ölülerden korkutmak, ölü görmesini engellemek, aile büyüklerinin bile cenazesine katılmalarına izin vermemek doğru bir ebeveyn davranışı değildir. Ölüm gerçeği ile yüzleşmeyen, ölümü kabullenemeyen bir çocuk, anne-babasını ya da bir yakınını kaybettiğinde; ya duyarsız olur ya da aşırı derecede duygu yoğunluğu yaşar. Bu aşamada kendisini toparlayamayan çocuk psikolojik destek almak zorunda kalır. Çocukluk yıllarımda ölen insanları ve ölen insanların gözlerinin kapatılışını, çenesinin bağlanışını gördüm. Ruh sağlığım bozulmadı bilakis ölümü hüzünlü bir an olarak görür ve kabullenirim. Ancak, ölümü bir travma olarak ele almam.
Hayatta acılarla karşılaşmak, acılarla yüzleşmek, acılarla savaşmak bir bireyi yaşama hazırlar. Balkonda büyümüş, sürekli korunmuş, sürekli pışpışlanmış bir çocuk, laboratuvar ortamında yetişmiş gibidir. Hayata atıldığında en küçük bir şeyde alıngan, kırılgan ve saldırgan olabilir. Çocuklarınızı sokağa salın. Kendi başına ekmek alsın, karşılaştığı sorunları çözsün. Hata yaptığında insanların tepkisini anlasın, toplumsallaşma sürecinde rolünü tanımlasın. Sevgilisinden ayrıldığında üzülsün, o duygu yoğunluğunu yaşasın. Acı ile baş etmeyi öğrensin. Acı ile baş etmeyi öğrenemeyen çocuk, büyüdüğünde kendisinden ayrılmak isteyen karısına şiddet uygular, öldürmeye çalışır. Çünkü eşinin ondan ayrılması ona acı yaşatacaktır ve o acı ile başa çıkma stratejilerini bilmemektedir. Şimdi kendisine bu acıyı yaşatana karşı daha büyük acı yaşatmalıdır. Bu yetişkin; çocukluk yıllarında acı ile yüzleşmiş, acı ile başa çıkma stratejilerini geliştirmiş olsaydı, kendisinden ayrılmak isteyen eşine şiddet uygulamayı tercih etmezdi.
Çocuklarınızın yerine ödev yapmayın, çocuklarınızın yerine sorun çözmeyin, onları yardım tuzağına düşürmeyin. Çocuklar bir sorunla karşılaştıklarında, o sorunu çözmeye çalıştıklarında, o sorunu çözerken güçlenirler ve sağlam kişilik geliştirirler. Kozasından çıkmak üzere olan kelebeğin çıkmasına yardım ederseniz, düşer ölür. Kozasından çıkarken lifleri koparmaya çalışan kelebeğin kanatları güçlenir ve uçma becerisini elde eder. Yardım ettiğiniz, yardımla büyüttüğünüz çocuklar kanatları güçlenemeyen kelebeklere benzer. Derslerine yardım ettiğiniz çocuklar, sürekli yardım beklentisine takılıp kalırlar. Yardım ile ipucunu birbirine karıştırmamak gerekir. Çocuklarınıza temel öğrenmelerde eksikliğini kapatmada yardım edebilirsiniz ancak onun kendi başına derse çalışma, ödev yapma ve sınavlara hazırlanma sürecinde yardım etmeyiniz. Doğan Cüceloğlu, bir televizyon programında şu örnek olayı anlatmıştı: Amerika’da asistan olduğu dönemlerde cumartesi günü üniversitedeki odasına çalışmak için gitmiş. Odasındaki diğer asistan da çocuğu ile gelmiş. Çocuk kanepeye çıkmak istemiş fakat başaramamış. Cüceloğlu, çocuğun koltuk altlarından tutup kanepeye oturmasını sağlamış. Amerikalı asistan: “Sen ne yapıyorsun. Benim çocuğumun zaferlerini çaldın.” diye bağırmış. Cüceloğlu, şaşırmış ve ne zaferi? diye sormuş. Amerikalı asistan: Çocuğum belki 60 defa deneyecek sonunda kanepeye çıkacaktı ve bu şekilde öz güven kazanacak, motive olacaktı. Sen ona bu duyguyu yaşatmadın, engel oldun.” demiş. Şimdi düşünelim acaba biz de çocuklarımıza yardım ederek, onların zaferlerini mi çalıyoruz? Zaferlerini çaldığımız çocuklardan iyi bir hakim, mühendis, doktor, avukat, öğretmen olmasını mı bekliyoruz?
Yetiştiğim mahallede farklı bölgelerden iç göçle gelen, göçmen çocukları vardı. Yalın ayak hatta yarı çıplak dolaşırlardı ve hiç hasta olmazlardı. Amerika’da Michigan State Üniversitesinin kampüsünde dondurucu soğukta kısa kollu ve ince kıyafetlerle koşan, yürüyen kişileri gördüm. Onlara: Hasta olmuyor musunuz? diye sordum. Onlar da bana: “Soğuk insanı hasta etmez. Bağışıklık sisteminin güçlü olmaması, vitaminsizlik, virüsler insanı hasta eder.” cevabını verdiler. Bu sohbetten sonra bağışıklık sistemimi geliştirdim. Çok soğuk bir bölgede kalmama rağmen hasta olmadım. Çocuklarınızı doğaya bırakın. Bağışıklık sisteminin gelişmesini sağlayın. Antibiyotiklerin belirli bir aşamadan sonra hiçbir faydası yoktur. Doğal antibiyotik, bağışıklık sistemidir. Dengeli beslenme, spor ve temizlik, hastalıklarla başa çıkmada etkili bir yoldur. Afrikalılar, ilk beyaz adamla karşılaştığında hasta oldu ve bir kısmı öldü. Ölüm sebebi, beyaz adamın taşıdığı mikroplara karşı, Afrikalıların bağışıklık sisteminin gelişmemiş olmasıydı.
Çocuklarınızın okula zamanında yetişmesi, okula geç kalmaması için cep telefonunuzun alarmını siz ayarlıyorsanız, alarm çalınca ilk siz kalkıyorsanız, geleceğin en bağımlısını yetiştiriyorsunuz, demektir. Çocuğunuz saati kendisi ayarlamalı, kendisi kalkmalı, çantasını hazırlamalı, elbiselerini kendisi ütülemeli, hatta kahvaltısını hazırlamak için 15 dakika önce kalkmayı da öğrenmelidir. Çocuğunuz adına bunları siz yapıyorsanız, geleceğin kralını yetiştiriyorsunuz anlamına gelir. Çocuğunuz bu işleri kendisi yapmaya başladığında öz güven kazanır. Başkalarına bağımlı olmadan yaşamaya, öz yeterliğini ve öz yönetim becerisini geliştirmeye başlar.
Çocuğunuz İngilizce’den ya da matematik dersinden zayıf aldığında, hemen özel öğretmen tutmaya kalkışmanız, çocuğunuz açısından iyi bir sonuç vermez ve çoğu zaman özel ders almasına rağmen başarısız olur. Neden mi? Çünkü çocuğunuz matematik de ya da İngilizce dersinde başarılı olmayı kendisi istememiştir, siz istemişsinizdir. Bu yüzden dışsal çaba somut sonuçlar üretmez. Çocuk, anne-babası ile ne zaman, biraz da mahcup bir halde konuşup, özel ders talep ederse, o zaman özel dersin çocuğa olumlu katkısı, desteği olur. Bu yüzden çocuğunuzun talep etmediklerini sunmaya çalışmayın, onun talep etmesi için uygun ortam hazırlayın.
Çocuğunuzun sorunlarla karşılaşmasını engellemeyin. Silgisini unutup okula gittiğinde, onun silgisi olmadığında neler yaşadığını, hava bulutlu olduğu halde yağmurluğunu ya da şemsiyesini almadığında ıslanmayı, harçlıklarını dengeli harcamadığında parasızlığı, derse düzenli ve yeterli miktarda çalışmadığında başarısız olmayı yaşayarak öğrensin. Çocuklarınızın başarısızlık yaşamasında sorun yok. Sorun o başarısızlığı yenme isteğinin olmamasında ya da etik dışı davranışlara yönelmesindedir.
Çoğu zaman Antalya’da konferanslarım olur. Turistlerin yoğun geldikleri otellerde yabancıların çocuklarıyla olan iletişimlerini izlerim. Yabancılar çocuklarına kendi bavullarını kendilerinin taşımasını ister. Çocuğun kendi elbiselerinin bulunduğu bavulu taşıdığını görürüm. Türk ailelerde ise, anne-babalar hem kendi bavullarını hem de çocuklarının bavullarını kan ter içinde kalarak taşırlar. Bu durum anne-babayı aşırı derecede koruyucu yapar, helikopter aile profiline taşır.
Sonuç olarak çocuğunuzun hayatta başarılı, sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmasını istemek her ebeveynin en doğal hakkıdır. Bu aşamada ebeveyn davranışlarının kontrol edilmesi gerekir. Çocuğun doğası gereği, öğrenmeye başlaması, yemek yemesi, oyun oynaması için ihtiyaç hissetmesini gerekir. Çocuk ihtiyaç hissetmeden ona bir şeyler sunmak, hem etkili olmaz hem de çocuğun doğasının bozulmasına neden olur. Çocuk doğası gereği meraklıdır ve araştırır. Ebeveynin görevi çocuğa meraklanacağı ve soru sorma ihtiyacı duyacağı ortamlar yaratmaktır. Çocuklar sorun çözdükçe güçlenirler. Bu yüzden sorunu anlama, tanımlama ve çözme becerileri geliştirilmelidir. Çocuklar hayatın gerçekleriyle yüzleştirilmeli, hayatın gerçeklerini yine hayatın kendi dinamikleri içinde kabullenmeleri sağlanmalıdır. Çocuğun psikoloji bozulur diye hayatın gerçekleriyle yüzleştirmediğiniz çocuklar, hayatın gerçekleriyle yüzleşince daha da fazla psikolojileri bozulur. Bu sebeple çocuğun hayata iyi intibak etmesi için, hayatın ve doğanın kanunlarını bilmesinde fayda vardır. Anne-baba olarak onlar adına kaygılanmakta haklısınız ancak onlar adına eylemde bulunmanız olumlu sonuç vermez. Çocuklar kendi hayat hikâyelerini kendileri yazacaktır ve bu hikâyenin kahramanı her zaman kendileri olacaktır. Sizin yapacağınız şeyler ise, çocuğa iyi örnek olmak, sorumluluk ve etik değerleri kazanacakları ortamlar yaratmaktır.
Kaynakça
Cemaloğlu, N. (2018). Eğitimin PIN Kodu. Ankara: Pegem.