Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Eğitim ortamlarında öğretmen aslında büyük bir ülke yönetir. İçinde asker, polis, hakim, savcı, öğretmen, memur, işçi, çöpçü, bekçi, işsiz vb bir ülkeyi oluşturan her insan küçük bir sayıda olsa da onların sınıfındadır.
Vatan aşkını çocuklara en üst düzeyde okul ortamında öğretmenler verir.
Çocuklar hakları, hukukları, oyunları, icabında kavga etmesini, barışmasını, saygıyı, sevgiyi daha birçok şeyi öğretmenle birlikte olduğu,
fiziken küçük ama anlamda devasa büyüklüğü olan o sınıflarda öğrenirler, yaşarlar, anlamlandırırlar.
Evet, öğretmenlerin normal memurlara göre tatili fazladır ancak aslında bahsedilen tatil öğrenciler için planlanmıştır. Öğrenciler okulda olmadıkları için öğretmenlerin okulda olmalarına gerek görülmemiştir.
Buna rağmen öğretmenler, okullar açılmadan 2 hafta önce okullarına gelirler ve okullar kapandıktan 2 hafta sonra tatile girerler.
Ancak öğretmenler normal bir memurla, askerle, polisle, kaymakamla, savcıyla vb hiçbir meslek grubuyla mukayese edilmemelidir. Çünkü hepsi anne babalarının kanatları altında yetiştikleri kadar öğretmenlerin de kanatları altında yetişerek kişilik, erdem, bilgi ve özgüven kazanmışlardır.
Öğretmenler derse girdiklerinde ders anlattıkları her saniyede fazlasıyla etkin halde çalışırlar.
Hatta günümüzde öğrencilerin dikkat dağınıklığı, haklı haylazlıkları, yaramazlıkları, fazlasıyla hareket etme istekleri, teknoloji bağımlılıklarından ötürü herhangi bir ortamda kısa bir süre dahi öğrenme moduna geçemedikleri düşünüldüğünde öğretmenlerin, öğretmekten önce öğrencileri öğrenmeye hazır hale getirme gibi çok zor ve üst düzey mecburiyetleri vardır.
Kalabalık sınıflarda ve okul ortamlarında oluşan gürültü, uğultu, kavga, dövüş, oyun vb ortamları yatıştırmak, çocukları eğitim öğretim moduna getirmek, eğitim öğretimle ilgili işleri koordine edip asıl mesleği icra etmek hiçbir işe benzemez, yapmayan kimse de bunu asla bilemez.
Öğretmenlerin tatiline kafa yoran hatta bunu öğretmen düşmanlığı hissiyatını kusmak için referans alan insanların genelde mutsuz, kavgacı, çocuklarını iyi bir şekilde eğitim öğretime hazırlama konusunda başarısız oldukları ancak bu sorunu kabul edip, çocuklarıyla ilgili öğretmenle el ele verip çözüm yoluma gitmek yerine, öğretmenlik mesleğini karalama isteğiyle öğretmenlerin tatilini sanki kötü bir hastalıktan bahseder gibi ortaya atmaları dikkat çekicidir.
Yine başka bir model de sabah 8 akşam 5 mesaisini, çok büyük işler yapılan bir aktivite gibi sunarak öğretmenlerin tatilini diline pelesenk etmişlerdir.
Bu tip insanların da genelde, sabahtan akşama kadar (vasıfsız) evrak vb işlerle uğrsştıkları görülmektedir.
Tabi bu düşmanca tutumlar ister istemez bir moda halini almıştır.
"Kötü zevk bulaşıcıdır", kötü fikir de öyle...
Bu moda öyle bir hal almıştır ki, öğretmenler yoksulluk seviyesinin altında maaş almaya başlamış ancak bu sorun dile getirildiğinde bu modaya uyan devlet erkanından bazı kişiler;
"öğretmenlik mesleği en kutsal meslektir, para için öğretmenlik yapılmaz"
gibi anlamıyla, icraatı arasında dağlar kadar fark olan bu söze takılarak kalmışlardır.
Allah'tan Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk, bu sözün manasını kavramış ve birçok konuşmasında ;
"öğretmene kutsal meslek deyip para vermeye gelince yan çiziyorsunuz, böyle kutsallık olur mu? O zaman siz öğretmenlere kutsal deyip bunu başka emellere alet ediyorsunuz" diyerek bu konuya anlamlı bir yaklaşımda bulunmuştur.
Hatta velilerin okullara gidip gelme işine bizzat şahit olan sn bakan;
"Bir defasında bir okul ziyaretinde okulun içinde bir veli gördüm öğretmenle tartışıyordu, veli öğretmene;
'benim çocuğumu uyaramazsın derken öğretmen de veliye, ama çocuğunuz uygun olmayan davranışlarda bulunuyor dese de, veli ısrarla benim çocuğuma karışamazsınız' diyordu, böyle bir eğitim öğretim sistemi olmaz "
demiş ve aslında kibar ve nezaketli, eğitimci tavrıyla velilere bir mesaj yolluyordu ancak ne veliler, ne bakanlığın diğer bürokratları ne de devlet ekranının diğer paydaşları bu mesajları hala algılamış gibi bir eğitim politikası oluşturamadılar...
Öğretmen kelimesinin "eğitim lideri" veya daha büyük ve daha yüce bir kavramla değiştirilmesi gerekmektedir. Çünkü toplum öğretmenin anlamını maalesef yok etmiştir. Eğitim politikalarında uygulanan yanlış yaklaşımlar işi bu noktaya getirmiştir.
Öğretmenleri refah düzeyinde olan bir toplumun çocuklarının ufku gelişir, öğrencilerin öğretmenlere karşı her zaman sevgi dolu hayranlıkları, saygısı vardır. Çoğu zaman evde anne babası dediğinde yapılmayan şeyler ancak öğretmen söylediğinde yapılır. Çünkü öğrenci, öğretmeni daha dürüst, daha samimi, daha sevecen, daha faydalı bulur, doğrusunu öğretmenin bildiğini hisseder.
Öğretmen biraz da ulaşılmazdır öğrenci nezdinde, tabi bugün bu ulaşılmazlık, hayranlık, yerini saygısızlığa kadar giden bir değersizleştirmeye bırakmıştır özellikle liselerde...
Öğretmen maddi manevi en üst düzeyde refaha ermeli ki, öğrencisine daha fazla verimli olsun. Kitabı açıp dünyada herhangi bir yer göstermektense, o yeri gidip tatilde gezmeli, görmelidir. Bilgisayarına,
çektiği fotoğrafları yansıtıp bizzat çocuklarına kendi gözlemlerini aktarabilmelidir. Oradan aldığı bazı materyalleri sınıfına getirip eğitim öğretim ortamına katkı sunabilmelidir.
Çocuklarına değer veren onların eğitim, öğretim işlerini dert edinen, onların sosyal ve ahlaki gelişimlerini destekleyen herkes öğretmenlerin tatiline değil her saniyesi bin ömür gibi değerli olan derslerine kafa yormaktadır.
1 milyonu geçmiş bir eğitim ordusu, refah içinde yaşamak hakkına sahiptir ve öyle de olmalıdır.
"Sayınız çok" denilerek,
"istemiyorsanız bırakın gidin" denilen bir yaklaşımla devlet ilerlemez, millet mutlu olmaz, öğrenciler birşey kazanmaz.
Bu ne vicdani, ne hukuki ne de inançsal manada doğru ve adaletli bir yaklaşım değildir.
Geleceğimizin en büyük teminatı, vatanın, milletin en önemli paydaşları gençlerimiz, dolayısıyla çocuklarımızdır.
Ben bir veli, vatdandaş ve bir öğretmen olarak bu geleceğe, gençliğe, çocuklarımıza daha fazla önem verilmesini isterim.
Öğretmenlik mesleği herkesin eleştirileri altında bilinçsiz bir şekilde yaıpratılarak hem öğretmenler hem de öğrenciler eğitim öğretim ortamlarından soğutulmuşlardır.
Devlet üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve geleceğimizi yazıda bahsettiğimiz
"işine gelmiyorsa git" diyen sahte vatanseverlerin yetkisinden kurtarmalı ve eğitim öğretim işini daha fazla ciddiye almalı ve gerekli reformları acilen hayata geçirmelidir.
Dr. Özkan APAYDIN