ÇOCUKLARLA ETKİLİ İLETİŞİMİN KODLARI

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

Çocuklarınızla nasıl iletişim kuruyorsunuz? Yargılayıcı, eleştirici, yapıcı ya da yıkıcı? Hangisi size daha uygun? Akşam eve geldiğinizde muhtemelen yorgun oluyorsunuz. İş yerinde arkadaşınızla ya da amirinizle bir sorun yaşadıysanız, evde eşinize ya da çocuklarınıza duygu yoğunluğunuzu yansıtıyor musunuz? Ya da tüm olumsuzlukları iş yerinde bırakıp güler yüzlü, tatlı dilli bir halde mi eve geliyorsunuz? Bu aşamada kullandığınız yaklaşım aile içi iletişimin niteliğini, içeriğini ve biçimini belirlediğinin farkında mısınız?

Aşağıdaki cümleleri siz de kullanıyor musunuz?

Emrah haydi kalk.

Elini yüzünü yıka.

Üstünü giy.

Çoraplarını değiştir.

Kahvaltını bitir.

Beslenme çantanı almayı unutma.

Kitap ve defterlerini topla.

Mendilini kullan.

Dişlerini fırçala.

Ayakkabılarını, halının üzerinde giyme.

Bu cümleleri evde sürekli kullanıyorsanız, muhtemelen siz çavuş rolünde bir anne ya da babasınız demektir. 24 saat görev yapan askeri personel gibi sağa sola emir yağdırdığınızda iyi ve düzenli çocuk yetiştirdiğini düşünmek gibi bir hastalığa sahipsiniz. Siz bu hastalığın semptomlarını taşımaktasınız, anlamına gelir.

Nancy Samalin ve Moraghan Jablow (2021, ss. 32-33) yazdıkları “Çocuk Yetiştirmede Eksik Parça, Sevmek Yetmez” adlı eserinde aşağıdaki örneği, etkili iletişim aracı olarak vermektedirler.

Jenny: Sally’nin doğum günü partime gelmesini istemiyorum.

Anne: Fakat Sally senin arkadaşın.

Jenny: Hayır, arkadaşım değil.

Anne: Bunu söylemen hiç hoş değil. Sally bu söylediğini duysa ne hissederdi?

Jenny: Umurumda değil! O, partime gelmeyecek.

Anne: Belki de hiç parti yapmasan daha iyi olur.

Jenny: Peki o zaman parti yapmıyorum.

Bu diyaloğu incelediğimizde Anne, Jenny’nin duygularını kabul etmedi. Kızının duygularını anlamadan karşı çıktı. “Bunu söylemen hiç hoş değil. Sally bu söylediğini duysa ne hissederdi?” ifadesini kullanarak ona öğüt verdi. Annenin öğüdü karşısında Jenny: “Umurumda değil! O, partime gelmeyecek.” diyerek tepkisini ortaya koydu. Bu aşamada söylediğiniz şeyden geri adam atarsanız, çocuğunuz bir daha sizin söylediklerinizi dikkate almayabilir. Jenny, annesinin blöfünü gördü ve partinin iptal edilmesi tehdidine, “Peki o zaman parti yapmıyorum.” diyerek karşılık verdi. Bu aşamada anne-kız, galibi belli olmayan bir çatışma içerisine girdiler. Peki, anne nasıl bir iletişim kursaydı, süreci daha etkili yönetebilirdi?

Anne: Sanırım Sally ile ilgili rahatsız eden bir durum var.

Jenny: Evet, o sürekli benim oyuncak bebeklerimle oynuyor.

Anne: Ve bu da seni rahatsız ediyor değil mi?

Jenny: Evet, onun bebeklerimle oynamasını istemiyorum.

Anne: Hımmm, peki doğum günü partisinde bu sorunu çözecek bir yol bulabilir misin?

Jenny: Belki oyuncak bebeklerimi odama kaldırabilirim ve partiyi de aşağı katta yaparız. Böylece oyuncaklarımla oynayamaz. Bu durumda partiye gelebilir.

Anne: Harika bir fikir.

Bu örnek olayda anne, kızının duygularını anladı ve onun çözüm yolu bulmasını sağladı. Yargılamak, suçlamak ya da onu zor durumda bırakmak yerine anlamak daha iyi bir iletişim tarzı olur.

Çocuklarınız çoğu zaman birbirleriyle çatışabilirler. Televizyon kumandasını eline geçiren, kendi istediği programları izler. Bu aşamada başka bir kanalı izlemek isteyen arasında çatışma çıkabilir. Ebeveyn bu aşamada krizi iyi yönetmesi ve seçenek sunması gerekir. Haftalık tv programlarının listesi çıkarılabilir. Bu programlardan hangilerini izleyecekleri yazılır. Çocuklar belirlenen programları, belirlenen zaman aralığında izler. Böylece çakışma olmaz. Çakışma olan durumlarda ise, arşivden izleme imkânı yaratılabilir.

Ebeveyn çocuğun her istediğini yaptığında pek fazla sorunlu alan ortaya çıkmaz. Ancak çocuğun her istediğini yapmak da doğru değildir. Çocuğa sınır koymak, bu sınırlar içerisinde hareket etmesini sağlamak, biraz tavırlı olmak gerekir.

Ali: Anne gömleğimi ütüler misin?

Anne: Birazdan ütülerim.

Ali: Bu ütüyü beğenmedim.

Anne: Üzgünüm, özel hizmet yok. Beğenmediysen ütü ve ütü masası yatak odasında. Kendin ütüleyebilirsin.

Ali: Bundan daha iyisini ütüleyemem.

Anne: Sen bilirsin.

Bu diyalogda anne kesin sınırları çizmiş ve Ali’yi yargılayıp suçlamamıştır. Ali, bu iletişimde kendisini savunması gereken bir durum göremediği için, annenin kararlı tavrı karşısında geri adım atmıştır. Burada bilinmesi gereken en önemli iletişim kazası, “sen” dili, başka bir anlatımla suçlayıcı dil kullanılmasıdır. Ne anne ne de Ali “sen” dilini kullanmamıştır.

Çocuklarınızla iletişim kurarken suçlayıcı dil yerine yapıcı ve yönlendirici dil kullanmanız gerekir. Örneğin;

“Elini yüzünü yıka. Acele sofraya gel. Dişlerini yıkamadan evden çıkma. Kağnı arabası gibisin. “ yerine;

“Baban 10 dakika içerisinde hazır olacak. Bugün önemli bir toplantısı var. Seni okula bırakmak istiyor.”

Çocuklarınızla sorun yaşadığınızda, sorunu çözmek için seçenek üretebilirsiniz. Örneğin;

Ahmet: Ben dondurma yemek istiyorum.

Anne: Kış mevsiminde dondurma yediğin zaman boğazın şişiyor.

Ahmet: Dondurma yemek istiyorum….

Anne: Bak çok güzel sütlü tatlılar var. Haydi ben de sana eşlik edeyim. Anne-oğul birlikte sütlü tatlı yiyelim. Afiyet olsun.

Çocuklarla yaşanan sorunları aşmanın en iyi ve kolay yollarından birisi de, seçenek üretmektir. Böylece ilişkiyi çıkmaza sokan kısır döngüden kurtulmak ve yeni bir mecraya geçmeye ortam sağlar.

Çocuklarınızla her şeyi konuşmak zorunda değilsiniz. Bazen kısa notlarla da sorun çözebilirsiniz. Örneğin;

Sevgili Ozan

Oyuncakların oturma odasına yayıldığı için zaman zaman üzerine basıyorum ve ayaklarım acıyor. Sanıyorum oyuncaklarının bazı yerleri kırılıyor. Onları odana düzgün bir şekilde yerleştirirsen çok mutlu olacağım.

Baban Murtaza

Anne ve baba genellikle çocuklarıyla “sen” dilinde iletişim kurarlar.

Baba: Çok bağırıyorsun. Senin sesini duyunca sinirleniyorum. (Sen dili)

Baba: Sen yüksek sesle konuşunca dikkatim dağılıyor. Kitapta okuduğum yerleri anlayamıyorum. (Ben dili)

Sen dilinde yargılama, eleştirme varken ben dilinde olaydan nasıl etkilendiğinizi ifade edip, çocuğunuzun empati yapmasını sağlayabilirsiniz.

Ebeveyn genellikle sözel iletişimde öz saygıyı yok eden dil kullanabilir. Örneğin,

Anne: Okula gittin gideli hep başarısız oldun. Kağnı arabası gibisin. (Öz saygıyı yok eden dil)

Anne: Kendini motive etme konusunda bazı sorunların var. Sana nasıl yardımcı olabiliriz? (Öz saygıyı geliştirici dil)

Ebeveyn ile çocuk arasında yaşanan sorunların çoğunluğunda, ebeveynin çocuğun duygularını anlamaması, olaylara kendi perspektifinden bakması yatar.

Öznur: Bugün özel derse gitmek istemiyorum.

Baba: Ne demek gitmek istemiyorum. Senin ne kadar ödeme yaptığımdan haberin var mı?

Öznur. Özel derse gitmeyeceğim. Size ben mi özel ders aldırın, dedim.

Baba: Sen okulda başarılı olsaydın, ben seni özel derse göndermezdim.

Öznur: Sürekli yaptığınız iyilikleri gündeme getirmenizden bıktım, usandım. Gitmiyorum işte.

Bu diyalogda baba, kızını eleştirmiş, küçümsemiş ve aile ekonomisinden yapılan fedakârlığı vurgulayıp, özel derse gitmek zorunda olduğu vurgusunu dolaylı da olsa vurgulamıştır. Baba diyaloğu şu şekilde yönlendirmiş olsaydı, farklı bir sonuca ulaşabilirdi.

Öznur: Bugün özel derse gitmek istemiyorum.

Baba: Neden kızım.

Öznur: Kendimi yorgun hissediyorum.

Baba: Haklısın. Hafta içi okulun dersleri, hafta sonu da özel dersler seni çok yoruyor.

Öznur: Evet biraz yorucu oluyor. Ama okul başarısını özel ders almazsam da arttıramıyorum.

Baba: Okul başarını arttırmak istiyorsun anladığım kadarıyla.

Öznur: Evet baba. Ben biraz dinleneyim. Baba beni otomobilinle götürmen mümkün mü? Bu yorgunlukla toplu taşıma araçlarına binemem.

Baba: Tabi ki kızım.

İkinci diyalogda baba kızını ve kızının duygularını anlamıştır. Anlaşıldığını hisseden Öznur, özel derse gitmeme konusunda ısrarcı olmamış, biraz dinlendikten sonra özel derse gitmek istediğini belirtmiştir. Burada önemli olan duyguları anlamak, empati yapabilmektir. Bireyler arasındaki çatışmaların çoğunun özünde, birbirini anlamak ve yargılamak yatar.

Çocuklarıyla etkili iletişim kurmak isteyen ebeveyn, evde bazı kuralları koyması gerekir. Örneğin;

Herkes akşam 19.00’da evde olmalı.

Sofrada yemek yerken konuşmamalıyız.

Sofrada aile içi sorunlar tartışılmaz.

Komşularımızın mahrem alanları ile ilgilenmek yasaktır.

Başkası hakkında dedikodu yapmak doğru değildir.

Sofraya oturmadan önce elimizi yüzümüzü yıkamalıyız.

Bu kuralların koyulması esnasında ebeveyn – çocuk arasında çatışma çıkabilir. Bu aşamada ebeveyn, ısrarlı ve kararlı bir biçimde, kural koyma sürecinde taviz vermemesi gerekir. Aksi taktirde koyulan kurallar sürekli delindiğinde, yaptırım da ortadan kalkar. Kural koyarken sınır da koyulmalı ve gerekçesi açıklanmalı. Örneğin, “O film sana uygun değil. Filmin içinde şiddet var.”

Çocuklar çoğu zaman istenmedik davranışlar sergilediklerinde ebeveyn ceza vermeyi düşünür. Aşağıdaki örnek olayda olduğu gibi.

Baba: Bugün okuldan aradılar. Okulun camını kırmışsın.

Fatih: Evet kırıldı. Ben topa tekme atınca top cama çarptı.

Baba: Sen camın kaç TL olduğunu biliyor musun?

Fatih: Biliyorum. Ne olmuş yani?

Baba: Aptal aptal konuşma. Defol git odana. Ben gel diyene kadar da odandan çıkma.

Fatih: Alt tarafı bir cam için yaşadığım şeye bak…

Bu diyalogda baba Fatih’i cezalandırmıştır. Fatih’i azarlayarak odasına göndermiş ve onu küçümsemiştir. Muhtemelen Fatih, yaptığı hatanın karşılığı olarak cezasını çekmiş olacak ve yeni hatalar yapmak için kendisini hazırlayacaktır. Genel olarak yaramaz çocukların davranış örüntüsünün altında bu vardır. Baba sorunu ceza vermeden, hakaret edip küçümsemeden çözebilir miydi?

Baba: Bugün okuldan aradılar. Okulun camını kırmışsın.

Fatih: Evet kırıldı. Ben topa tekme atınca top cama çarptı.

Baba: Bu yıl kaçınca defa cam parası ödedik. Bu durum aile ekonomimize zarar veriyor, biliyorsun değil mi?

Fatih: Evet, baba biliyorum ve çok üzgünüm. Eğer uygun görürsen, harçlığımdan camın parasını ödemek istiyorum.

Baba: Harçlığının dörtte birini keseceğim. Sen de bundan sonra dikkatli olursun, umarım.

İkinci diyalogda baba ile oğul cezaya ve hakarete yönelmeden sorun çözdüler. Bu şekilde problem çözdükleri için muhtemelen Fatih, bundan sonra daha dikkatli olacaktır. Eğer bu şekilde konuşmadan ceza verilmiş olsaydı, gelecek günlerde yine cam kırabilir ve babasıyla aynı iletişimi tekrar, defalarca yaşamak durumunda kalabilirdi. Burada bilinmesi gereken durum, ceza her durumda kalıcı sorun çözme aracı değildir ve çoğu zaman yeni sorunların ortaya çıkmasında etkili rol oynar.

Çocuklarınız bazen sizin bam telinize basar ve sizi sinirlendirir. Örneğin;

Anne: Ödevini yaptın mı Ayşegül?

Ayşegül: Yapmadım.

Anne: Ne demek yapmadım. Yapmak zorundasın. Hadi sallanma. Televizyonu da kapat.

Ayşegül: Sen zorba bir annesin. Beni sevmiyorsun. Yapmayacağım işte. Var mı bir diyeceğin?

Bu talihsiz olayı yaşayan anneler genellikle ne yaparlar? Ya avazı çıktığı kadar bağırır ya da terlik fırlatır. Muhtemelen fiziksel şiddet uygulayan anneler de vardır. Böyle bir olaya maruz kaldığınızda ve fiziksel şiddet kullandığınızda sorunu çözemezsiniz. Yapmanız gereken diyaloğu etkili yönetmektir.

Anne: Ödevini yaptın mı Ayşegül?

Ayşegül: Yapmadım.

Anne: Ödev yapmadığında okulda olumsuz şeyler yaşayacağını biliyorsun değil mi?

Ayşegül: Biliyorum. Öğretmen rehberlik servisine haber verecek. Rehberlik servisi seni ve babamı okula çağıracak. Babam sinirlenecek. Birkaç saat nasihat çekecek. Harçlığımı kısacak vb.

Anne: Yaşayacağın olumsuz şeylere odaklaşarak ödev yapmak yerine, ödev yapmanın senin gelişimine ve yeni şeyler öğrenmene katkı sağlayacağını düşünsen daha iyi bir yaklaşım olmaz mı?

Ayşegül: Ne gibi?

Anne: Ödev yaparken konuları tekrar edersin. Tekrar ettikçe beyninde snapslar uzar ve uzayan snapslar arasında nöronlar gidip gelmeye başlar. Bu durum da kalıcı öğrenme meydana gelir. Eğer öğrendiğin bilgileri yeni sorunlara aktarır ve yeni problemlerin çözümünde kullanırsan daha da kalıcı öğrenme kazanmış olursun.

Ayşegül: İlginçmiş. Haklısın anne. Gideyim zamanında ödevlerimi yapayım, birikmesin. Verdiğin bilgiler için çok teşekkür ederim.

Birinci ve ikinci diyalog arasındaki fark, annenin birinci diyalogda güç savaşına girmesi, ikinci diyalogda yönlendirmesidir. Çocuklarıyla güç savaşına giren anneler ya kaybederler ya da uzun dönemli çatışma yaşarlar. Bu sebeple güç yarışına girmeden olayı yönlendirmek mümkündür. Ayrıca, ebeveyn öfkelenmeye başladığında susması, ortamı değiştirmesi, sakinleştiğinde olayı yeniden gündeme getirmesi gerekir. Uygun ortam olduğunda duygularını, neler hissettiğini ifade etmesi önemlidir. Örneğin;

Anne: Sen ödevlerini zamanında yapmadığında, senin için kaygılanıyorum.

Anne: Sen saygısız davranmaya başladığında üzülüyorum.

Baba: Kitap ve defterlerini mutfak masasının üzerinde dağınık halde gördüğümde sinirleniyorum.

Çocuklarınıza sinirlendiğinizde ani tepki vermek yerine, duygularınızın yansımasını, ne hissettiğinizi paylaşmak, “ben” dilini kullanmak, sağlıklı iletişim için gerekli ve yeterli bir durumdur. Ayrıca espri yaparak öfke dolu anı, ortamı yumuşatmaya çalışın. Burada biraz mizah yapmanız, mizahi bir dil kullanmanız gerekir. Mizahi dil kullanırken alaycı dil kullanmaktan uzak durmanızı öneririm.

Ebeveynler, çocukların kahramanlarıdır. Bu kahramanların, kendileri hakkındaki olumsuz düşüncelerinden çok fazla etkilenirler. Ebeveyn çocuğunu eleştirdiği zaman, çocuğun dünyası yıkılır. Bu sebeple ebeveyn çocuğu eleştirmemelidir. Aşağıdaki ifadeleri her ebeveyn kullanır.

Sana kaç defa eve geç kalma dedim?

Her gün eşyalarını okulda unutup geliyorsun.

Bugün gene paranı kaybetmişsin.

Bu elbiselerin hali ne? Çamurun içine neden giriyorsun?

Diz kapakların yine yaralanmış. Neden dikkatli koşmuyorsun? Amacın beni çıldırtmak mı?

Çocuklarınızı yukarıdaki cümlelerde eleştirdiğinizde, eleştiri onların yıkılmasına neden olur. Pigmalyon etkisinde ifade edildiği gibi, kendisini doğrulayan kehanet ortaya çıkar. Başka bir anlatımla, çocuklar ebeveynin eleştirisine uygun davranışlar sergilemeye başlarlar. Eleştirmek, yargılamak, değerlendirmek, suçlamak, yermek, ayıplamak anlamına gelir. Eleştirilen çocuklar, öz güvenlerini yitirir, savunma mekanizmalarını çalıştırmaya başlar. Ebeveyn, çocuğunun öğretmeni, basketbol koçu, motivasyon danışmanı rolü oynamaya başladığında, eleştiri kaçınılmaz hale gelir.

Sol ayakla topa öyle mi vurulur?

Saz çalmayı beceremeyeceksin.

Potaya top atıyorsun, iskeleye karpuz atmıyorsun. Biraz dikkatli ol.

Bu konuşma tarzı doğrudan eleştiri içerir. Çocuğun bu ifadelere karşı tepkisi futbolu bırakmak, saz çalmayı bırakmak, basketboldan uzaklaşmak gibi durumları ortaya çıkarabilir.

Murat: Top kaleye gitmedi. Sol ayakla bir türlü topa tekme atamıyorum.

Baba: Bu durum seni üzüyor mu?

Murat: Evet üzüyor. Sorunu nasıl çözeyim?

Baba: Milli futbolcuların nasıl çözdüğünü araştır, istersen.

Murat: Youtube kanalında maçlara bakayım. Futbolcuların sol ayağını nasıl etkili kullandıklarını öğreneceğim.

Bu diyalogda baba, oğlu ile konuşurken onu eleştirmedi, duygularını anladığı mesajını verdi. Sonuç olarak Murat, önce sorununu tanımladı sonra da, bu sorunu çözmek için nasıl bir strateji uygulayacağını belirtti. Bu diyalog babanın eleştiri ve Murat’ı küçük görme ifadeleri ile devam etmiş olsaydı, muhtemelen Murat öfkelenecek, babası tarafından engellendiğini düşünecek ve tepki verecekti. Çocuklarla konuşurken, çocuklarının başaramadığı işler hakkında, “O çocuk oyuncağı. Onu mu yapamadın yuh sana.” gibi ifadelerden uzak durmanızda fayda vardır. Eleştiri, çocukların öz saygısını ve öz güvenini olumsuz yönde etkilediği için, uğraştıkları alanda daha iyi değil, daha başarısız olmakta ve öğrenilmiş çaresizliğe yönelmektedirler. Herhangi bir sorun esnasında çocuğunuzu eleştirmek yerine çözüm üretin. Çocuklarınızı çok fazla övmeyin ve abartılı sözcükler kullanmayın. Makul seviyede davranışlarını onaylayın ve takdir edin. Çocuklarınızın olumlu davranışlarını fark edin ve onlara uygun bir dille dönüt verin. Ayrıca eleştirip yardım ettiğiniz çocuklar, kolay kolay geleceğin bilgi emekçisi olmaz.

İş ve aile hayatında mutsuz olmanın yolu, huzurunuzu, mutluluğunuzu başkasına endekslemektir. Kızınız okulda başarısız olduğunda, oğlunuz eşiyle tartıştığında, eşinizin iş yerinde sorunlar olduğunda mutsuz olursunuz. Başkalarının yaşamını kontrol etme ve yönetme olanağınız olmadığı için de, hayatınız hava durumuna döner. Bu sorunu yaşamamanın yolu, çocuğunuzun hayatıyla ilgili bazı sorumluluklardan ve kendinize biçtiğiniz rollerden uzaklaşmanıza bağlıdır. Sizin sorumluluğunuz, çocuğunuzun yetişme çağında iken ona öz yönetim, sorumluluk ve öğrenme becerisi kazandırıp, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürmesi için ona yardımcı olmaktır.

Ebeveyn, çocuğunu sürekli kontrol etmek ister. Çocuğunu kontrol etmek için onun yapması gereken, onun sorumluluk alanındaki işleri, onun adına yapar. Yüksek not alması için ödevlerine yardım eder, iyi evlilik yapması için eş seçimine müdahale eder, hangi kazağı giyeceğine, sabah kahvaltıda ne yiyeceğine karar verir. Hatta onu saz çalması için kursa yazdırır, okul basket takımına seçilmesi için okul müdürü ile görüşmeye dahi gider. Bunları ne kadar yapıyorsanız, çocuğunuz sizinle çatışır, çatışmasa da tüm sorumluluklarını size devreder. Bu aşamadan sonra siz tükenmeye başlarsınız.

Çocuğunuzun çantasını siz hazırlamayın. Çocuğunuz eksik malzeme ile okula gitsin. Örneğin, kalemini ya da silgisini, proje ödevini almayı unutsun. Ogün okulda bu sıkıntıyı yaşasın. Bir gün sonra kalem ve silgisini almak için mutlaka dikkat edecektir. Çocuğum okula silgisi olmadan gitmesin kaygısını siz yaşamayın, boşverin… Çocuklar bazı öğrenmeleri deneyim yoluyla öğrenirler. Komik bir kıyafet seçimi yaptığında müdahale ederseniz sizinle çatışırlar. Bırakın toplantıya, doğum günü partisine o kıyafetle gitsin. Sosyal çevreden aldığı dönütlere göre davranışlarında düzelme meydana gelecektir. Çocuğunuz adına karar vermeyin. Herhangi bir şeyi yapmayı unuttuğunda ona hatırlatma yapmayın. Unutmuş olmanın acısını yaşamasına ortam yaratın. Şunu asla unutmayın ki, insanlar başkaları tarafından düşünüldüğü, kollandığı ve yardım edildiğini hissettiklerinde sorumluluk almaktan hep uzak dururlar. Bu sebeple bir türlü büyümeyen, sorumluluk almayan, yetişkin çocuklar ortaya çıkar.

Aile hayatında en çok yaşanan sorunlardan bir diğeri de kardeş kavgalarıdır. Kardeş kavgalarını içinden çıkılmaz hale getiren şey ise ebeveynin olaya karışması, hakem olması ya da taraf tutmasıdır. Çocuklar ebeveynlerinin bulunduğu yerde, genellikle ebeveynin dikkatini çekmek için kavga ederler. Eğer birbirlerine fiziksel olarak zarar vermiyorlarsa, ebeveynin çocukların arasına girmemesi gerekir. Çocuklar kavga eder, sonra da barışırlar. Çocukların kavgalarını çok fazla ciddiye almayın.

Kardeşler birbirilerini kıskanırlar. Bu duygunun yoğun yaşanmasının nedeni ebeveynin olumsuz tutum ve davranışlarıdır. Özellikle küçük kardeşi olan çocuklar, kıskançlık krizine girebilirler. Bu aşamada ağabey ya da abla rolünü vermek, sorumluluklarını hatırlatmak gerekir. Konu hakkında açıklama yapmak, büyük çocukla ortak etkinlik yapmak iyi bir durumdur.

Sonuç olarak çocuk yetiştirmekle, çocuk eğitmek arasındaki fark, çocuk toplum içerisine girdiğinde, arkadaş edinmeye başladığında ortaya çıkar. Çocuklar bağırarak konuşmayı, hakaret etmeyi, başkalarıyla alay etmeyi, kavga etmeyi ailede öğrenir. Çocuğunuza sorun çözmeyi, paylaşmayı, hoşgörülü olmayı öğrettiğinizde, bazı iletişim sorunlarını çözebilir. Bazı çocuklar doğru davranışı bilmedikleri için, uygun davrranışları yapamazlar. Ebeveynin görevi, çocuğuna doğru ve istendik davranışı öğretmek, sürekli tekrar ederek pekiştirmesini sağlamaktır. Bir sorun olduğunda ebeveyn çocuğa bağırdığında, çocuk da başkasıyla sorun yaşadığında bağırmayı tercih eder. Ebeveyn olarak sakin olmaya çalışın. Yerleşik paradigmanın sorun çözme yaklaşımlarından uzaklaşın. Çocuğunuzu dinlemeye, onu anlamaya ve empati kurmaya çalışın. Onun duygularını anladığınızı, duygularına, düşüncelerine saygı duyduğunuzu sık sık belirtin. Çocuklarınızla konuşmak kadar onlara dokunmak, sarılmak da onlarca sözcükten daha etkili olabilir. Çocuklarınızla birlikte uzun ve gereksiz, boş zaman geçirmek yerine kaliteli zaman geçirin. Çocuğunuzun ilgi alanlarına uygun olan aktiviteleri seçin. Yargılamadan, suçlamadan sorun çözmeye çalışın. Her konuda fikrini sorun, seçenekler üretin ve seçme hakkını ona bırakın. Çocuklarınızla iletişim kurarken şu Atasözünü aklınızdan hiç çıkartmayın: Çok söz söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin.”

Kaynakça

Samalin, N. ve Jablow, M. M. (2021). Sevmek Yetmez. (Çev. Esra Eret.) (2. Baskı). Buzdağı

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber