Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Daha önce pek çok yazımda bahsettim. Okuyanlarınız biliyordur. Bilim insanları yıllar yıllar önce yaptıkları bilimsel çalışmalarla çocukluğun ilk üç yılında çocuğun beyninin bir bilgisayar çipi gibi çalıştığını, gördüğü, hissettiği ve duyduğu her şeyi kaydettiğini kanıtlamış ve bilimsel gerçeklik olarak kabul etmişler.
Özellikle 0-2 yaş aralığında çocuk konuşma bilmediği için anne-babasının ona söylediklerinden bir anlam çıkaramaz. Bu sebeple ortamda dolaşan duyguları, yüz ifadelerini, davranışları, davranışlara verilen tepkileri ve tüm bunların kendisine hissettirdiklerini alır ve kaydeder. Gelin buna yani ortamın verilerini toplayarak elde ettiği bilgiye önsezi diyelim.
Henüz hayatın deneyimlerine pek açılmamış, kelimelere anlam yüklemeyi öğrenmemiş, duru bir zihinsel yapı ve henüz bozulmamış bir beyin elektriksel sistemi ile çocukluk önsezinin yani ortamda ya da kişilerde ne olduğunu anlamlandıramasa da olan bitenin içeriğini tam olarak hissetmenin netlikle yaşandığı bir dönemdir. Olağanüstü kıymetli bir beceri ve içsel yetenektir ayrıca.
Sonra sonra konuşmayı öğrenmeye başladıkça, büyüklerinden gördüğü şekliyle konuştuğu ile hissettiğinin aynı olmaması negatif becerisini kazanmaya başladıkça bu önsezi yavaş yavaş sönmeye başlar. Aslında içerde sürekli vardır ama beyninin nörotik çarpık bir sistemle gelişmesi sonucu o doğal hissediş ve kalbi biliş yeteneğinden hızla uzaklaşır.
Yine bilim adamlarının söylediğine göre çocuk benlik, insanın içinde yaşamaya devam eder. Yani siz kendinizi düşünün adına 6. His dediğiniz duyguyu hatırlayın. Örneğin bazı insanlar size çok iyi davransa da nedense yanlarında bir türlü huzurlu hissetmezsiniz veya diğeri kötü davranıyordur ama içinizden bir ses size onun iyi biri olduğunu söyleyip durur. İşte bu size içerden seslenen çocuk benliğinizdir. Eğer duymayı başarırsanız ve kalbinizi ona açarsanız o sizinle konuşmayı ve size hislerinizle seslenmeyi sürdürür. Hani bazen nedenini bilmediğiniz hislere kapılırsınız ya bir şeyi yapacakken yapmanıza engel olan ya da asla yapmayacağım dediğiniz şeyi yapmanıza sebep olan hislere…İşte o sizin çocuk benliğiniz…Yaşamınızın ilk üç yılında edindiği bilgiler ile sizi hayata karşı korumaya çalışan çocuk kalbiniz.
Bu çok kıymetli bir bilgidir. Çünkü kelimelerin anlam kazanmadığı zamanlarda kalbinin tüm saflığı ve beyninin tüm berraklığı ile edindiği bilgiler ile eğer onu dinlemeyi ve hissetmeyi seçerseniz sizi korumak, kollamak, daha özgür kılmak, daha cesur veya daha akıllı davranmak konusunda son derece berrak bir his akışıyla yönlendirir. Bu öyle bir şey ki, bunun farkında olan ve kendini onun güvenli kollarına bırakmayı seçen bir insan dünyanın en huzurlu ve sakin insanı olabilir.
Ancak çocuk yavaş yavaş kelimeleri öğrenmeye başlar ve kelimelere yüklenen anlamların farklılığı kalbinin duruluğunu ve beyninin saf nörotik yapılanmasını bozarak içinde yaşadığı çevreyle uyumlu hale getirir. Sonra kafası karışmaya başlar. Söylenenler ile hissedilenler arasında uyumsuzluk onu hırpalar. Bu hırpalanma oranı ne kadar yüksek ise pek çoğumuzun yaptığı gibi kendini duygularına yani kalbine kapatır ve daha çok aklına yani düşüncelerine odaklanmaya başlar.
Ancak bu düşünceler kelimelerden ve bu kelimelere yüklenen anlamlarda ailesinin bildiği anlamlardan ibarettir. Böyle böyle kendisinin sandığı ve doğru olduğuna inandığı, üstelik tüm insanlar içinde aynı olduğunu düşündüğü kelime anlamları ile yürüttüğü bir yaşam şekli ile ömür tüketmeye başlar. İşte buna da büyümek deriz biz. Oysa çok tartışılabilir çocuğumuzu büyütüyor muyuz yoksa küçültüyor muyuz?
Tüm bu bilgileri aile yaşamımız içinde değerlendirirsek sıklıkla sorulan;
Çocuğum çok öfkeli ama neden bilmiyorum?
Ben çocuğuma hep iyi davranıyorum ama o nedense bana kötü davranıyor?
Sürekli ağlıyor neden?
Huzursuz hep, bir türlü sakinleştiremiyorum?
Sorularına cevabı rahatlıkla bulabiliriz.
Çocuğunuz henüz içinde ki çocuğu duymayacak kadar büyümediği için sizin içsel dünyanızı netlikle hisseder. Ona nasıl davrandığınızın veya neler söylediğinizin bir noktadan sonra önemi kalmaz. Çünkü o taaa içinizi okur ve orada bastırılmış, belki sizin bile farkında olmadığınız ya da olmayı reddettiğiniz, yokmuş gibi davrandığınız duyguları tüm ağırlığıyla hisseder. Ve maalesef şanslı bir çocuksa aynen size yansıtır ya da şansız bir çocuk ise kalbine alır ve kendine ait olmayan o ağır duyguları küçücük haliyle taşımak zorunda kalır.
İşte böyle…
Çocuklarımızın davranışlarına bu pencereden baktığımızda yapmamız gereken tek bir şey var.
O KOCAMAN GÖZLERİMİZİ DİKİP, DİDİK DİDİK İNCELEDİĞİMİZ ÇOCUKLARDAN ÇEKİP KENDİMİZE ÇEVİRMELİYİZ.
ÇOCUĞUNUZUN YOĞUN OLARAK SERGİLEDİĞİ DUYGUSAL DAVRANIŞLAR SİZİN İÇSEL HALİNİZE DAİR EN İYİ İPUÇLARINIZ;
ÖFKELİ İSE BASTIRILMIŞ ÖFKELERİNİZ VAR. SİZ SESLENDİREMEDİĞİNİZ İÇİN O YAŞAMAK DURUMUNDA KALIYOR. DERHAL BU ÖFKENİZİ SAĞLIKLI İFADE ETMENİN YOLLARINI ÖĞRENMELİSİNİZ…
KORKAK İSE HAYATA DAHA CESUR YAKLAŞMAK BECERİSİNİ KAZANMAK İÇİN ÇABALAMALISINIZ…
HEP AĞLIYORSA İÇİNİZİ BU KADAR ÜZEN ŞEY NE ONU ARAYIN…
YEMEK YEMİYOR VEYA SÜREKLİ BİR ŞEYLERİ REDDEDİYORSA SİZ NEYİ KABUL ETMEKTE ZORLANIYORSUNUZ…
Sevgilerimle…
Sema Deniz