Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Bugün maalesef ben değil, karnem önemli. Gerçi diğer bütün zamanlarda da bana hiç “değer” verilmedi ya… Yani hiçbir zaman “önemli biriyim” hissini ve hazzını yaşamadım.
Anne-babamın dün geceden beri, “Hele bir karnen kırık olsun görürsün,” tehditleri aklımdan bir an olsun çıkmıyor.
Dolayısıyla okul bahçesinde öylece kalakaldım. Tıpkı kanatları kırık bir serçe gibiyim. Ayaklarım, beni hiçbir yere taşımıyor. Kimseye çaktırmadan yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı siliyorum. Ürkek bakışlarımın ardında göz bebeklerimde resimlenen hüznümü saklamaya çalışsam da nafile. Anlayacağınız, dalından düşmüş yaprak misaliyim. Düşer ya, yaprak ağaç dalından ve artık ağaç yaprağı kabul etmez ya. İşte öyle hissediyorum kendimi. İşte şuan, tıpkı bir yaprak gibi her rüzgâr, beni kendine katıp istediği yöne savurabilir.
İyi ya da kötü niyetli/amaçlı biri, yeter ki “Hey çocuk, gel bakalım neyin var senin böyle desin.” Hiç tereddütsüz, “Kuzu kuzu” ardına düşüp gidebilirim. Yok, hayır hayır ben, en iyisi başımı alıp bir meçhule doğru gideyim.
Bilmem, başka ne yapabilirim ki? Çünkü ayaklarım, beni evime götürmüyor.
Zira akılıma anne-babamın her fırsatta ve ısrarla geri zekâlı, senden adam çıkmaz deyişleri geliyor.
Hele o lüks evimizin o lüks odası yani çalışma odam var ya… O özenle döşenmiş ve bezenmiş oda, benim için adeta bir“suçlunun” cezasını çektiği hücre gibi. Çünkü anne-babam sürekli haydi odana ders çalış dediklerinde sanki bir “suç” işlemiş dolayısıyla cezalandırıldığımı hissediyorum, o odaya her gönderilişimde. Evet evet, sanki fazla biri gibiyim o evde.
Şimdi siz söyleyin ben, bu karne ile bu eve nasıl gidebilirim? Tatil boyunca beni o odaya mahkûm etmelerine razıyım. Ama biliyorum, anne-babam, bana sürekli kızıp beni, azarlayacaklar. "Geri zekalı, işe yaramaz" deyip duracaklar.
Hele babamı hiç düşünemiyorum. O, yine her zamanki o kapitalist anlayışı ve kafası ile: “Neyin eksikti, benim zamanımda böyle imkânlarım mı vardı, özel odan mı yok, bu karne ile nasıl karşıma çıkıyorsun” deyip deyip duracak.
Ah ah bir diyebilsem, azıcık “ilgi”, “sevgi” ve “şefkat”gösterseniz diye.
Ama bu, hiç mümkün mü ki?
Hem ben, bir baba ile nasıl sohbet edildiğini de bilmem ki…
Çünkü babamla bir araya geldiğimiz tek yer sofradır. Orada bile kaç defa konuşmayı denediysem de babam: “Sofrada konuşulmaz” dedi. Dahası, çocuk dediğin konuşmaz, efendi olur deyip duruyor her fırsatta. Annemse: “Her defasında şu yemeği bir defa da dökmeden yediğini görsem” deyip azarlıyor.
Şimdi soruyorum, bu kırık karne, sadece ve sadece benim eserim mi? Bu karnede ismim yazılıyor diye bu başarısızlığın tek sorumlusu ben miyim, sizce?
Hem eğitimin üç temel ayağı yok mu? Aile, okul ve öğrenci diye. Eğitim sisteminin bütün sıkıntıları, eksiklikleri neden görmezden geliniyor? Hem sık sık değişen öğretmenimiz ve en son ücretli öğretmenin gönülsüz gönülsüz ders anlatması, hiç mi karnemi olumsuz etkilemiyor. Ee anne-babamın yaklaşımları zaten malum. Geriye bu başarıda üçüncü ayak olarak bir ben kalıyorum. Okulda başarılı olmanın iki ayağı gidince ben bir çocuk ve tek ayak olarak ne yapabilirim ki? Şimdi soruyorum, karnemdeki başarısızlığın bütün yükü ve sorumluluğu neden bir çocuk olarak bana yükleniyor? Hem hiç kimse bana ne yapabileceğim ile ilgili bir yol göstermezken, neden “suçlu” muamelesi görüyorum?
Söyleyin bana, bu kırık karnenin neden tek müsebbibi ben oluyorum? Söyler misiniz neden? Farz edelim ki gerçekten okulda başarılı biri değilim. Hem okulda başarısız olupta nice mucit ve isim yapmış kişiler var. Unutmayın, ampulü bulan Edison’a öğretmeni: “Bu çocuk bişey öğrenemeyecek kadar aptal” demişti. Bu minvalde size sayısız örnekler verebilirim.
Dolayısıyla ne olursa olsun ben, bir çocuk olarak bunları hak etmediğimi düşünüyorum. Unutmayın ki, yaşamda “başarılı” ve “mutlu” olmanın tek kriteri, bir öğrencinin karnesindeki notlar değildir.
Ey anne babam! karnemdeki kırıklarımın ve kırık kalbimin düzelmesini istiyorsanız ben, sadece ve sadece sizden azıcık “sevgi” “ilgi” ve “şefkat” diliyorum.
Eğitimci -Sosyolog
Mehmet Şah Marhan