Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Okumadan beğenmeyin lütfen!”
Bu günlerde Türkiye gündemine oturan kristal çocuk Atakan’a şöyle kısacık bir değinmek isterim, çünkü sosyal medyada uzun yazılara pek tahammül edilmediğini iyi biliyorum: “Atakan kim! Atakan bir dahimi; veyahut pedagojik bir vaka mı?” Toplum olarak bu çocuğun söylediklerini büyük bir şaşkınlıkla hep birlikte izlemekteyiz, çocuk konuşurken çocukmuş gibi değil de bir üniversitenin rektörüymüş gibi bizlerle konuşuyor ve onun bu üslubu bizi hayrete düşürüyor ve üstelik bu konuda çok şaşkınız, daha önceden karşılaştığımız bir durum değil. Elbette bizlerde toplum olarak bu durum karşısında pek boş durmuyoruz, her birimiz bu konunun uzmanlarıymışız gibi onun bu tavrını eleştiri bombardımanına tutuyoruz; ben şahsen buna çok şahit oldum, gerek sokakta, gerek minibüste, gerekse kafede ve iş yerinde, bu çocuğun normal olmadığını, çocuğun psikolojik destek alması gerektiğini defalarca duydum, çünkü ‘bu çocuk normal değilmiş’ tesbiti gerek sosyal medyada gerek sokakta çoktan yapılmıştı. Hatta bu konuyla alakalı bazı yazılar yorumlar şöyle diyordu: “çocuk çocuk gibi yaşamalıymış” ve çocuğun çocuk gibi yaşaması yönünde bir hem fikir kampı dahi yaratılmıştı, hatta bu hem fikirlik toplumun büyük bir çoğunluğunu kapsamaktaydı. Bu çoçuk çocuk gibi davranmadığından dolayı toplumda ciddi bir rahatsızlık oluşmuştu, geçen gün iş yerimde orta yaşlı bir kadın enteresan bir tesbitte bulunmuştu ve o an çocuğun konuşmasından ziyade kadının tesbitinden dolayı bende ciddi anlamda şoka uğratmıştım, orta yaşlı kadın şöyle diyordu: “bu çocuk olsa olsa Deccaldır” diye farklı bir tesbitte bulunmuştu.
Bu çocuk bizi toplumsal olarak ciddi anlamda kaygılandırmaya başladı, çünkü düşünmemiz gerektiğini bize hatırlatıyordu, bizler bu tür bir duruma henüz alışık bir toplum değiliz, çünkü düşünmemiz gerektiğini düşünmüyorduk, belkide bir mucizeye tanıklık etmek üzereydik, bu çocuk ya Tanrının bir hediyesiydi yada bir sonun hazırlayıcısı fikri yayılıyordu toplumda, çünkü çocuk düşünmeye son verilen bir toplumun tam ortasında dünyaya gelmiş onlara düşünmeyi öğütleyen bir üslupla konuşmaya başlamıştı, bunun nedeni bu toplumun düşünmeye uzun zamandan beri ara vermesiyle alakalı bir durum olduğunu düşünüyorum ve çocuk bu gidişata bir son vermek istercesine “anne bak kıral çıplak “ demişti de bu toplum bunu duyunca şaşırmamıştı, hatta “ulan hakkaten bu herif çıplaktır ha..!” diyen de çıkmamıştır. Elbette çocukta bizim kadar bize bakarak bu durum karşısında mutlaka şaşkındır; “ulan bu adamlar niye görmüyorlar Kıralın çıplaklığını” diye, çünkü hikayeye göre Kralın çıplaklığı ortak bir kabulde buluşması gerekmiyor muydu? Ama mutlaka bir gün, belkide o çocuk bu çocuk onu bilemem..! Ama mutlak bizim gerçekliğimizi tüm çıplaklığıyla bizlere öretecek bir çocuk, mutlaka bir gün ortaya çıkacaktır buna yürekten inanıyorum ve Atakan’da bu umudumu daha da artırdı.
Benim asıl anlayamadığım konu, bizlerin toplum olarak bir çocuğun bir filozof gibi konuşmasına şaşırıyoruz da, yetişkin bir toplumun ‘Mankurtlaşmasına’ normalmiş gibi bakıyoruz, asıl şaşmamız gereken durum toplumun uzun zamandan beri neden bu noktada oluşuna şaşmamız gerekmiyor mu? Asıl şaşırmamız gereken çocuğun neden Nihilizme kafa taktığına değilde, neden toplumun tümünün aklını yitirdiğine şaşırmamız gerekiyor. Ben şahsen yıllardır bu toplumun aymazlığı karşısında düştüğüm şaşkınlığımı henüz üzerimden atmış değilim ve bu yüzden de bu çocuğun bir filozof gibi tavırları karşısında kendimde şaşma fırsatı henüz bulmuşta değilim; mutlu akşamlar dostlar...
Ömer Özyurt