Tatilimizin bir bölümünde Enez’deydim. Bu yaz mevsiminde fasılasız ilk defa bu kadar uzun süre kaldığımı da belirtmek istiyorum. Saros kıyılarının ayrı bir cazibesi var. Belki bana öyle geliyor. Ege Denizi’nde burnumuzun dibindeki adalara bakıp İtalya ihanetine veryansın etsem de, günbatımlarında sakinleşiyorum sulardaki gümüşten ize bakarken. Bulutların rengi turuncudan griye dönüşürken balıkçı teknelerinin açık denizden dönüşleri mazide yaşanmış bambaşka serüvenlerin nostaljisini yaşatır bana.

Mutluluklar hüzünlerden azade değil elbette. Seyr-ü sefer nereye olursa olsun önceki ahbaplardan bir veya birkaçını eksilmiş buluyorum. Enez’in sahildeki en eski sitelerinden birisidir Konakkent. 35 yılda kimi konutlar el değiştirdi , daha elemlisi bazı komşular ebediyyen bırakıp gitti bizi. Kayserili komşum Atilla Bey,Hikmet Hoca, Ali Bey, Aydın Abi, Necip Abi, Hümeyra Abla gibi niceleri… Yıllar ömrümüzden çalıyor açıkçası, yaşlanıyoruz farkında olmadan. Hayat bir dönme dolap işte; kimimiz binerken, iniyor kimileri.

*******

Bu yazıda başka notları da sizinle paylaşmak istiyorum. Hayat felsefem inanç ve sevgi orijinlidir. Herkesle çok çabuk iletişim kurar, samimi olduğuna inandıklarımla hemen kucaklaşır, arkadaş olurum. Köşe yazıları yazdığım bu gazetenin genç patronu Tarık Bey’in dışında çalışanlarla bir araya gelemedim bugüne kadar. Kuruluş yıldönümü kutlamasına da İstanbul’dan kalkıp gidemedim.Tarık Bey; “Abi, pasta hakkın baki ” demişti. Bu sefer pasta için değil ama çalışanlarla beraber olmak için zaman ayırdım.

Tarık kardeşimle Yenigün ve Edirne gazeteleriyle ilgili güzel bir sohbet oldu. Yan tarafta bilgisayar başındaki sarışın delikanlı Tarık’ın oğluymuş ve Gazetecilik okuyormuş. Yani üçüncü kuşak gazeteci yetişiyor anlayacağınız. Bence Yenigün’ün başarı sırlarından biri de budur.Babam öyle derdi rahmetli: “Herkes bildiği işi yapmalı!”. Matbaa kısmında Özgür Orhan, Selman kardeşim ve Seyide Hanım’la tanıştım. Selman‘ın ikram ettiği Türk kahvesinin tadı damağımdadır hala. Canla başla çalışıyorlardı gelecek Yenigün için.

********

Size bir ziyaretten daha bahsetmek istiyorum. Edirne’nin tarihinde müstesna yeri olan Türk Ocağı’nı bilir misiniz? Hani Gazi Mustafa Kemal ‘in ilimize her gelişinde Valilik’ten önce ziyaret ettiği Türk Ocağı. Onun çok çalışkan, eğitimci ve şu an 1.Murat Anadolu Lisesi Müdürü olan başkanı Yakup Öz kardeşimi aradım.” Abi okulda inşaatın başındayım. Zamanın varsa bekliyorum” dedi.

Ben de 12 yıl Uzunköprü Türk Ocağı Başkanı olarak görev yaptım.Tanışmamız o yıllara dayanır.Bölge toplantıları ve Genel Kurul toplantılarında Ankara’da beraber olurduk. Yakup Başkanı epey zamandır görmemiştim.İyi ki de gitmişim. Oldukça muhtevalı bir sohbet oldu gerçekten.

1. Murat Anadolu Lisesi tarihi bir bina.Okul bahçesi bir şantiye alanı gibi. Çatı ve dış cephesinde onarım ve boya, sınıflarda yeni düzenlemeler yapılıyordu.20 yıldan beri kimsenin eli değmemiş bu okula. Dile kolay!Okulların açılmasına da az bir zaman kaldığı için hummalı bir çalışma içindeydi ustalar. Yakup Hoca titiz ve girişken bir yönetici. Yüklenici firma ne kadar gamsızsa, o tam tersine o kadar aceleci. Parça parça dökülen, yılların ihmalkarlığından yorgun binayı ayağa kaldırmak için çırpınıyor. Yorgunluk ne demek, aksine çok mutluydu.Tek güvendiği Edirne Valisi sayın Yunus Sezer’di. Onun önderliği ve kararlılığı olmasa çocuklarımız bu köhne binada eğitimlerini sürdürmeye devam edeceklerdi, dedi bana okulu gezdirirken.

Valimiz Erzurum’lu. Ben askerliğimi orada yaptığım için Erzurum’u ve Dadaşları ayrı severim.Edirne de, Erzurum da hem tarihi yapıları, hem de iklim bakımından benzerlik gösterir. Valimizin tarihi yapılara böylesine ilgi göstermesi ve sahip çıkması boşuna değil. Okulun son halini görmek için Yakup müdürü bir defa daha ziyaret edeceğim.

******

Bitirirken bir başarı öyküsünden bahsedeceğim.Edirne ile özdeş olmuş bir yemek varsa, o da tava ciğeridir. Edirne’nin köfte ve ciğerinin tadı eşsizdir. Bu arada köftede özellikle Uzunköprü’yü tek geçerim, kimse kusura bakmasın. Allah rahmet eylesin Bahri Usta’yı bilmeyen yoktur. O Edirne turizminin ve tava ciğerin tanıtım gönüllüsüydü. Ben size onun kadar medyatik olmayan bir başka ustadan söz edeceğim. Kim mi; Ciğerci Niyazi Usta. En geniş mekanı Edirne girişinde, pehlivan heykelinin sol tarafında.

Niyazi usta dükkanın ön balkonunda çay içiyordu arkadaşıyla. Hem sohbet ediyor, hem de oto parkta boş cebe yanaştığımı görüp işaretle ve sesli komutla yardımcı olmaya çalışıyor. Gelen her müşteriyi güler yüzle karşılayıp “ hoş geldiniz” diyor.Arada içeri dışarı girip çıkıyordu. Bir ara göz göze geldik. “Niyazi Bey, yoğunsunuz ama iki dakikanızı bana ayırabilir misiniz?” dedim. Masama gelip, “Buyurun.” dedi merakla. Ben yemeğimi yemiş, çayımı yudumluyordum.

Eskilerden girdim kısaca.Çırak olarak çalıştığı küçücük dükkanı satın alıp esnaflığa başladığı günlerden… O günleri biliyordum.1979-1980 döneminde Edirne Ticaret Lisesi’nde Edebiyat Öğretmeni’ydim.Dört beş masası olan küçük bir dükkandı. Sonra Selimiye Camii’nin oradaki biraz daha büyükçe mekana geçmişti. Her seferinde, başta babasının ve arkadaşlarının karşı çıkmalarına, engellemelerine rağmen bu günlere ulaşması sizce de alkışlanacak bir başarı öyküsü değil midir?

“Niyazi Bey, bu başarının sırrı nedir?” dedim. “Ben hayal kurmayı, hayal etmeyi çok seviyorum.Mevcutla yetinmek pısırık adamların işi. Ben hep daha ilerisini düşünürüm.Geçmişte iflas da ettim ama yılmadım. Yiğit düştüğü yerden kalkar demişler. Yılmadım, hırsım beni ayakta tuttu. Burasını alırken bütün arkadaşlarım bana ; sen manyak mısın oğlum, orada kim gelir senin mekanına diyerek dalga geçtiler benimle. Boştu buralar o yıllarda.Ben de onlara ;”Gün gelecek, bu büyük otopark bile yetmeyecek arabalara.” demiştim. Çok şükür gerçek oldu bu hayalim kısa sürede.”

Benimle konuşurken gözleri bir radar gibi çalışan elemanları takip ediyordu. O kadar işine bağlıydı.Onları sesle, işaretle yönlendiriyordu. “Son sorumu soruyorum: Şimdi ne hissediyorsun Niyazi Usta?”. Verdiği cevap enteresandı: “ Allahıma şükürler olsun. Çıraklıktan bugünlere… Mutluyum elbette. Ama benim ufkum geniş.Yattığımda bile, Edirne’m için daha başka ne yapabilirim diye düşünürüm.Daha fazla turist ve tanıtım için sınırları zorlamamız lazım.Sadece ben kazanmıyorum başarınca, Edirne ve Edirneliler de kazanıyor. Asıl mutluluk orada.”

Daha başka söze gerek var mı? Hayal kurmasını öğretmeliyiz çocuklarımıza ve iş insanlarımıza. Başka türlü kendimizi aşmamız mümkün değil. Tebrikler Niyazi Usta. Yeni ufuklara ve görkemli hedeflere en kısa zamanda ulaşman dileğiyle.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber