Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
“Okumak, anlamak içindir. ”diye bir söz vardır. Bu söz mecazi anlamda kullanılsa da bence bu sözün gerçek anlamı daha önemlidir. Okunan yazıdan bir şey anlaşılmıyorsa yapılan uğraşının boşuna olduğu açıktır. Sahip olduğumuz bilgilerimizin önemli bir bölümüne, okuyarak ulaşıyoruz.
BİLGİ DÜZEYİMİZİ ARTIRMAMIZ, DOLAYISIYLA YAŞAM STANDARDIMIZI YÜKSELTMEMİZ İÇİN, OKUDUĞUMUZU EN İYİ ŞEKİLDE ANLAMAMIZ BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR
Sözlük anlamı olarak: “Anlamak, yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek” şeklinde açıklanmaktadır.
Tanımdan anlaşılacağı gibi, beynimizde, okurken gözümüzün baktığı tüm sözcük, cümle ve paragraflardaki sembollerin (yazıların) anlamları, beyindeki eski bilgilerle bir araya getirilerek karşılaştırmalar yapılıp benzerlikler kurarak yeni bilgiler yapılandırılır; eski bilgilere benzetilerek yeni canlandırma ve tasarımlar oluşturulur.
Beyin, yeni simgelerle eski bilgiler arasında herhangi bir ilişkilendirme yapamazsa yani uyarıcı sembollerin çoğu tanıdık olmazsa o sembole bir anlam verilemez. Buradaki olayları anlamlı kılmak için basit bir çalışma yapalım. Okumakta olduğumuz yazıda şöyle bir tümcenin geçtiğini varsayalım:
“BABAMIN GETİRDİĞİ ANGOORLARI HEP BİRLİKTE YEDİK.”
Bu tümceyi yalnızca “Arapça ”bilen birisi okumaya kalkarsa yazıdaki simgeleri(harf, sözcük vb.) tanımadığı için tümceden herhangi bir anlam çıkaramaz.
Yazıyı bir Hintli okursa o da tümceden bir anlam çıkaramaz. O “angoor”u biliyordur. Diğer sözcükleri bilmediği yani eski bilgisi olmadığı için tümceyi anlayamaz; ancak oradaki sözcüklerin kendi dilindeki karşılığını bulursa zihninde karşılaştırma ve benzerlikler oluşturarak tümceyi anlayabilir.
Bu tümceyi siz “Türkçe” bilenler okuduğunuzda eksik de olsa tümceden bir anlam çıkarıp zihninde tasarladınız. Çünkü tümcedeki sözcüklerin çoğu bildiğiniz sözcüklerdir. “Angoor”u tam anlamlandıramadınız ancak sözün gelişinden yani diğer sözcüklerin ilişkilendirilmesinden “angoor”un yenilebilen bir madde olduğunu zihniniz buldu. Sadece o yabancı sözcüğün anlamını araştırdığınızda, tümceyi tam anlayacaksınız.
Şimdi diyeceksiniz bu “angoor” nereden çıktı karşımıza! Deneme amacıyla tümcemize kondurduk. Üzümün Hintçe karşılığıymış.
ANLAMAK BİR YETENEKTİR. HER YETENEKTE OLDUĞU GİBİ, KİŞİ UĞRAŞILARI VE ALACAĞI EĞİTİMLE BU YETENEĞİNİ GELİŞTİREBİLİR.
HERKES BİRBİRİNDEN FARKLI OLDUĞU İÇİN KİŞİLERİN ANLAMA YETENEKLERİ DE BİRBİRİNDEN FARKLIDIR
Herkesin aynı konuyu aynı ölçüde anlayamayacağı gibi kişilerin aynı konudan anladıkları da birbirlerinden değişik olabilmektedir. Örneğin: aynı sınıftaki öğrencilerden, verilen bir metni, bir kısmı bir kez okumada anlarken; üç-beş kez okumada anlatabilen öğrencilerle de karşılaşılmaktadır. Sonuçta onlarda biraz fazla çalışmakla aynı başarıyı yakalayabilmektedirler.
Geç öğrenen öğrencilerin bazıları da anlayıp öğrendikleri konuyu kolayca
unutmamaktadırlar.
OKUNAN METİNLERİN ZORLUĞU
Kişiden kişiye ve kişilerin sahip olduğu kültürel birikimlerine göre değişmekle birlikte; kolay, ağır, çok ağır metinlere rastlanılmaktadır.
Genelde öykü, roman vb. OLAY YAZILARINI hemen okuyan herkes kolaylıkla anlayabilir. Ör. İlkokul birinci sınıf öğrencilerinin tümüne yakını, bir kez okudukları ya da dinledikleri “İki İnatçı Keçi” masalını hemen anlayıp anlatabilmektedir. Oysa makale vb. DÜŞÜNCE YAZILARINI, gazetelerdeki köşe yazılarını anlayabilmek için belli bir kültür düzeyi gerekir.
Bunun yanında, ağır bilimsel sözcük ve bilimsel terimleri içeren yani, ağır dil kullanılarak yazılan BİLİMSEL YAZILARI ise o konudaki uzmanların dışında kalanların anlamaları oldukça zordur.
Öğrencilerimizi ilgilendiren ders kitaplarındaki konulara gelince: Ders kitaplarındaki konular, hem öğretmene hem de okuyan öğrenciye hitap ettiği için bazı konular öğrencilere zor görünmektedir. Kitaplardaki bazı sözel konular öğrencinin belli bir çabası ile kavranabiliyor. Matematik, fizik gibi sayısal konular ise konunun sınıfta işlenmesinden sonra eksik de olsa anlanabilmektedir.
ÖĞRENİLEN BİLGİNİN KALICI OLMASI İÇİN sınıfta işlenen konuların, ders kitabından ya da başka kaynaklardan tekrarı; ya da anlaşılamayan konuların kitaptan veya başka kaynaklardan çalışılarak öğrenilmesi; gerekmektedir. Öğrenci, kitabına veya başka kaynaklara çalışarak unuttuklarını hatırlamakta; kitaptaki alıştırma, problem, test ve diğer etkinliklere de çalışarak öğrendiklerini yeni durumlara uygulayabilmektedirler. Bu bakımdan DERS KİTAPLARINDAKİ ANLATIMLARIN, ÖĞRENCİ SEVİYESİNDE OLMASI ÖNEMLİDİR.
OKUDUĞUMUZ METNİ ANLAYAMAMANIN NEDENLERİ
Anlama ile ilgili genel açıklamalardan sonra, anlayamamanın nedenlerini irdeleyelim. Anlamamızı olumsuz yönde etkileyen etmenleri maddeler halinde sıralayacak olursak:
YAVAŞ OKUMA: Yavaş okuyan kişiler, dikkatlerinin büyük bölümünü okumaya yöneltirler. Okumaya odaklandıkları için algılama güçlüğü yaşar, okuduklarını iyi anlayamazlar.
DİKKATİN OKUNAN METNE YOĞUNLAŞTIRILAMAMASI: Okuduğunu anlamamanın en önemli nedenlerinden biridir. Kişi okurken başka şeyler düşünürse okuduklarını zihninde toparlayamaz.
ÖN BİLGİ NOKSANLIĞI: Okuyan kişi; metni anlayacak kadar eski bilgi dağarcığına, kültürel birikime sahip değil...
OKUMA PARÇASI AĞIR BİR DİLLE YAZILMIŞTIR: Yazıda okuyucunun anlayamayacağı bilimsel sözcük, terim ve açıklamalara yer verilmiştir. Yazıdaki cümleler anlaşılmayacak kadar uzundur. Parçada söz sanatlarına; özellikle romanlarda ruhsal analizlere, betimlemelere geniş yer verilmiştir.
Aslında bu saydıklarımız iyi bir kitapta bulunması gereken niteliklerdir. Kitaba sanatsal değer katar. Okuyucuya kültür ve deneyim kazandırır. Ancak aşırısı, okuyucunun dikkat ve algısını olumsuz yönde etkileyebilir.
NOT: Kişinin biyolojik yapısından kaynaklanan nedenler, yazımız dışında tutulmuştur.
ANLAMANIN ALTYAPISI NASIL OLUŞTURULUR?
Anlamanın alt yapısını oluşturmak; yani okuduğumuzu algılayıp anlamlandırmaya zihnimizi alıştırabilmemiz için OKUMAYA KOLAY, ANLAŞILIR YAZILARDAN BAŞLANMALIYIZ. Bu bağlamda kolay yazı olarak; masal, öykü, roman gibi olay yazıları tercih edilmeli.
Bu tür yazılar anlaşılır ve heyecanlı olduğundan yazıya odaklanmak daha kolaydır. Yazılar; zor metinlere göre daha hızlı okunur, kolay anlanılır ve beyindeki eski bilgilerle bağdaştırılır.
Beyin, yazıya odaklanmaya; okuduğunu algılayıp anlamaya alışır. Önceden anlaşılmayan simgeler, anlamlanarak algılama güçlüğü giderek azalır. İyice anlaşılıp kavranan olgular, zihinde kolayca tutulacağından bellek güçlenir.
Sözün özü; okumaya kolay anlaşılır yazılardan başlanmasıyla dikkat, algı, bellek gibi zihinsel öğeler giderek gelişmeye başlar. Bu öğelerin gittikçe gelişmesiyle de anlamanın alt yapısı hazırlanmış olur. Kişi artık anlamaya başlamıştır. Sıra artık daha ağır metinlerdedir.
Not: Algı, bellek, dikkat gibi zihinsel öğelerin gelişimini etkileyen etmenlerden, okumanın dışında kalanlarına, değinilmemiştir.
ZOR METİNLERİ OKUMANIN ZARARLARI
Okumaya zor metinlerden başlansaydı durum tam tersine dönecekti. Yazı dikkatle okunsa bile simgeler(yazılar) anlanamadığı yani simgeler algılanmadığı için beyin bunları eski bilgilerle karşılaştırıp bir anlam çıkaramayacak; algılama güçlüğü oluşacak; okuma hızı azalacak; kişi, özgüvenini yitirecek; birey, okumaktan zevk almayacak ve okumaya karşı olumsuz bir tutum geliştirecekti.
ANLAMANIN ÖLÇÜTÜ
Kitap okuyan kişi, kitaba bakarak veya kitaba bakmadan, okuduğu yazıyı, kitaptaki yazıdan farklı bir şekilde, kendi diliyle AÇIKLAYABİLİYOR VEYA ANLATABİLİYORSA ya da bezer biçimde okuduğu yazıya bakarak ya da bakmadan kendi diliyle YAZIDAN NOTLAR ALIYORSA veya yazıyı kendi diliyle ÖZETLEYEBİLİYORSA; o kişi, okuduğu yazıyı anlamış demektir. Bu üç işlemden herhangi birini yapan kişi, eski bilgileriyle okuduğu bilgiler arasında bağıntıyı kurmuş; yeni bilgileri kendine mal etmiştir.
(dursunbilgin.blogspot.com'dan alıntı)
Gelecek bölümde: Okuduğunu Anlamanın Teknikleri (Bu yazının devamı)