Çocuklar yalnızca geleceğin yetişkin bireyleri değil, aynı zamanda bugünün en saf ve anlamlı yansımalarıdır. Henüz kirlenmemiş zihinleri, sınırsız hayal güçleriyle dünyayı bambaşka bir perspektiften görürler. Onların gözünde dünya, sürekli keşfedilecek şiirlerle, anlatılacak hikâyelerle ve boyanacak resimlerle doludur. Çocuklar, dünyayı adeta bir sanat eseri gibi yaşar; ancak sesleri duyulmadığında ya da bastırıldığında bu şiir eksik, edebiyat ise yarım kalır. Çocukların hayal gücüyle zenginleşen dünya, onların içsel seslerinin sessizliğe mahkûm edilmesiyle sönükleşir.

Bir zamanlar, küçük bir ilçede sessiz bir çocuk yaşardı. Diğer çocuklar gibi sokakta koşup oynayamaz, neşeli çığlıklar atamazdı. O, daha çok gökyüzündeki bulutları izler, rüzgârın esintisinde bir hikâye, kuşların şarkısında bir şiir arardı. Onun için dünya, herkesin gördüğünden çok daha derin bir anlam taşırdı. Fakat çevresindeki insanlar bu derinliği anlayamıyordu. Çocuk, içinde devasa bir evren taşırken, bu evreni dışa vurmak için yeterli desteği bulamıyordu. Çizdiği resimler, mırıldandığı şarkılar ya da yazdığı kısa hikâyeler kimse tarafından ciddiye alınmadıkça, içindeki ses giderek daha da sessizleşti.

Zamanla bu sessizlik çocuğun hayatında bir rutine dönüştü. Ailesi ve öğretmenleri onun bu halini utangaçlıkla açıklıyor, “Zamanla açılır,” diyordu. Fakat kimse onun iç dünyasındaki zenginliği keşfetmeye çalışmıyordu. Onun resimleri, hikâyeleri ve şiirleri yalnızca kendi iç dünyasında yankılanıyordu.

Psikolojik açıdan bakıldığında, çocukların duygularını ve düşüncelerini ifade edebilme ihtiyacı, gelişim süreçlerinin en önemli unsurlarından biridir. Her çocuk, iç dünyasında bir hikâye anlatıcısıdır. Bu hikâyeler, duygusal ve zihinsel gelişimlerini desteklerken, onların kendileriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini de şekillendirir. Ancak çocuklar, seslerini duyuramadıklarında ya da duygularını bastırmak zorunda kaldıklarında, bu doğal gelişim kesintiye uğrar.

Bir çocuğun içinde biriktirdiği ifade edilememiş duygular, zamanla psikolojik zorluklara yol açabilir. Çocuk kendisini dünyadan soyutlayabilir, özgüveni zayıflayabilir ya da çevresiyle kurduğu ilişkilerde sorunlar yaşayabilir. İçinde büyük bir dünya taşıyan bu çocuk gibi, pek çok çocuk da dış dünyanın anlayışsızlığı karşısında sessizleşir, içine kapanır. Ne yazık ki, bu sessizlik genellikle yanlış anlaşılır; çocuğun hayal dünyası çevresindeki insanlar tarafından fark edilmediği sürece giderek küçülür.

Bir gün, çocuğun ilçesine yeni bir öğretmen atandı. Bu öğretmen, çocukları anlamanın sadece akademik bilgiyle değil, onların iç dünyalarını keşfetmekle mümkün olduğunu düşünüyordu. Her sabah sınıfa girerken, “Bugün içinde ne tür hikâyeler taşıyorsun?” diye sorardı. Bu soru, çocuklar için kendilerini ifade etmenin bir kapısıydı. Diğer çocuklar bu soruya hemen cevaplar verirken, sessiz çocuk için bu soru, derinlerde gömülü olan hayal dünyasına bir anahtar niteliğindeydi.

Bir gün öğretmen, çocuğun sessizliğini fark etti ve ona yaklaşarak, “Bugün bana çizdiğin bir resmini gösterebilir misin?” diye sordu. Çocuk önce çekinse de, öğretmenin içten ilgisi onu cesaretlendirdi. Çantasından deniz kenarında oturan bir çocuğun resmini çıkardı. Resimdeki çocuk, ufka doğru bakıyor ve sanki bir şeyler düşünüyordu. Öğretmen resme baktı ve yavaşça, “Bu çocuk ne düşünüyor acaba?” diye sordu. Çocuk, “Denizin ona ne fısıldadığını merak ediyor,” diye yanıtladı. Bu basit cevap, çocuğun hayal dünyasına açılan bir kapının ilk aralanışıydı.

Öğretmen ona, “O zaman denizin ne dediğini yazmak ister misin?” dedi. Çocuk, denizin fısıldadığı hikâyeyi yazmaya o akşam başladı. Uzun zamandır ilk kez, içindeki sessizliğe bir ses vermişti. Ertesi gün, yazdığı hikâyeyi sınıfta okuduğunda, diğer çocuklar büyük bir hayranlıkla dinlediler. Çocuk, içindeki dünyanın dışarıda da yankı bulabileceğini anladı. O günden sonra şiirler yazmaya, resimler çizmeye ve hayallerini paylaşmaya başladı.

Bu hikâye, çocukların iç dünyasını anlamanın ne kadar önemli olduğunu gösterir. Her çocuk, dünyayı farklı bir bakış açısıyla görür ve bu bakış açısını paylaşmaya ihtiyaç duyar. Ancak bu ifade biçimleri bazen sözlerle değil, resimlerle, oyunlarla ya da hikâyelerle dışa vurulur. Çocukların bu ifadelerini anlamak ve onlara değer vermek, duygusal ve zihinsel gelişimlerini destekler. Bir çocuk, içindeki hikâyeyi paylaşabildiğinde, kendine güveni artar ve dünyaya bakışı derinleşir.

Çocuklar, geleceğin şairleri, yazarları ve düşünürleridir. Eğer onların bugünkü seslerini duymaz, duygularını bastırırsak, yarının edebiyatı ve sanatı eksik kalacaktır. Çocuklar sadece bugünün küçük bireyleri değil, aynı zamanda geleceğin yaratıcı güçleridir. Onların iç dünyası, topluma yeni bakış açıları kazandıracak, dünyaya renk katacak potansiyele sahiptir.

Sonuç olarak, çocukların sesini duymak, sadece bir bireyin değil, tüm insanlığın sesini duymaktır. Onların sesi sustuğunda, dünya da sessizleşir. Ancak çocuklar konuştuğunda, dünya bir kez daha şiirsel bir güzellikle dolar. Çünkü çocuklar, yaşamın en saf, en umut dolu yansımasıdır. Onların sesine kulak vermek, aslında hepimizi özgürleştiren bir eylemdir.

Aile danışmanı
Selda İyiekmekci (Erdoğan)

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber