Yunus Emre Divanı Sözlüğü

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

YUNUS EMRE DİVANI SÖZLÜĞÜ
Kelimelerin yanındaki parantez içindeki kısaltmalar:

(a) Arapça
(f) Farsça
(t) Türkçe
(f.a) Farsça ve Arapça bileşik kelime veya tamlama
(a.f) Arapça ve Farsça bileşik kelime veya tamlama
-A

Abâ(a): Yün esvâb. Hz. Peygamber'in giydiği yünden yapılmış geniş elbise.
Âbâd/âbâdân(f): Bayındır, şen, ma'mûr.
Abdü'r-rezzâk(a): Şeyh San'an. Hırıstiyan bir çobanın kızına âşık olup, dinini değiştirerek evlenir. Bunun üzerine ona bağlı olan dervişler yanından ayrılırlar. İçlerinden birisi şeyhini terk etmez. Esasında bu bir ilâhî imtihandır. Şeyh San'an, sırrını bu dervişe verir. Şeyhin evlendiği kadın İslâm olur ve şeyh eski hayatına döner. Kendisinden ayrılmayan tek derviş, Şeyh San'an'ın makamına geçecektir. Bu kıssa Feridüddin Attâr'ın “Tezkire”sinde geniş olarak dile getirilmiştir. Edebiyatımızda “aşk” sembolüdür.
Abes(a): Boş, mânâsız, faydasız. Değersiz.
Âb-ı Hayât(f.a): Hayat suyu, ebedî dirilik verdiğine inanılan efsanevî su. Âb-ı Hayvan da denilir. Tasavvufta hakîki aşk. İlm-i ledün, marifetullah, mürşid-i kâmilin sözleri.
Âb-ı Hayvân(f.a): Bkz. Âb-ı Hayât.
Âb-ı Zemzem(f.a): Zemzem suyu. Ka'be civarında bulunan mübarek kuyunun adı.
Âbid(a): İbadet eden kul, zâhid, çok ibâdet eden kişi. Tasavvufta “ehli şeriat” anlamında kullanılmaktadır.
Aceblemek: Tuhaf bulmak, hayret etmek, hayretle karşılamak.
Acûz 'Acûze(a): Yaşlı kadın. Kocakarı.
Ad urunmak(t): Ad konulmak, isim verilmek, adlanmak.
Adl(a): Doğruluk, adalet.
Ag(t): Ak, beyaz.
Agaç at(t): Tabut, sal.
Âgâh(f): Uyanık, bilen, ârif. Gönül gözü açık olan.
Agâz(f): Başlama.
Agdug(t): Ağduğı, yükseldiği, çıktığı.(133/5) Ağduğı şeklindeki bu
kelime vezin gereği "ağduğ" okunmalıdır.
Agmak(t): Yükselmek, yukarı çıkmak.
Agu(t): Zehir.
Agup-dönmek(t): Yuvarlanmak, sağa sola hareket etmek.
Agyâr(a): Yabancılar, başkaları, gayrılar. Tasavvufta kesret. İnsanın zihninde Hak’tan başka bir varlık varmış vehmi yaratması.
Âh u vâh(f): Ağlayıp sızlama, inleme, haykırma.
Âh u zâr(f): Ağlayıp inleme.
Ahad(a): Bir tek. Cenab-ı Hakk'ın sayıya gelmeyen birliği demek olup
Vahdaniyyetinin hakikati için kullanılır. Hakk'ın Zat isimlerindendir.
Ahbâr(a): Haberler.
Ahd(a): Söz verme.
Ahî(a): Kardeş, fütüvvet ehli. Tarîkat kardeşi.
Ahmed(a): Hz. Peygamber'in adlarından birisi.
Ahvâl(a): Hâller, vaziyetler.
Ahzân(a): Hüzünler.
Ak teleme(t): Ak süt, kesik süt. Mecazen temiz sûret için kullanılır.
Âkıbet(a): Bir şeyin sonu, nihâyet, netice.
Âkil(a): Akıllı, aklî düşünen ve hareket eden. Mutasavvıfa göre sûrette takılıp kalan zâhid.
Akl-ı Cüz'(a): Yarım akıl. Parça akıl. İlahî zatı anlamayan ve küllî akıldan haberdâr olmayan akıl.
Akl-ı küll(a): Bütün akıl, tam akıl. İlahî zatı idrak eden akıl.
Akl-ı ma'aş/maîş (a): Dünyevî akıl, geçim düşüncesinde olan akıl, aklın en alt tabakası..
Akmak(t): Saldırmak, hücûm etmek, yürümek, meyletmek.
Al/âl(a): Hile, desise.
Alâ küll-i hâl(a): Şöyle böyle, olduğu üzere, olduğu kadar.
Alâ(a): Yüce, ulu.
Aldaguç(t): Aldatıcı, hileci, dünyevî ihtiraslar; tuzaklar.
Aldamak(t): Kandırmak, inandırmak. Aldatmak.
Aldanguç(t): Aldatıcı.
Aldanmak(t): İnanmak, sanmak, safça kabul etmek.
Aldar(t): Aldatır.
Aldayı tutmak(t): Boyuna aldatarak oyalamak.
Aleyhisselâm(a): Selam üzerine olsun. Peygamberler anıldığında ta'zîm için söylenir.
Alınmak(t): Temiz olmak, dokunulmamış olmak. Bu kelimenin geçtiği mısra “Nökerli kızdur kimisi alınmaduk çoklar yatur” şeklindedir.
Alışmak(t): Alevlenip yanmaya başlamak.
Ali(a): Hz. Ali, Peygamber'in damadı ve amcası Ebu Tâlib'in oğlu. Dördüncü Halife. On yaşında iman etmiş ve hiç putlara tapmamıştır. Gazalardaki kahramanlığı sebebiyle “Esedullah” denmiştir. Hz. Ali, cennetle müjdelenenlerden olup mutasavvıflar tarafından “Şah-ı velâyet” tanınmıştır.
Alkış(t): Övme, dua etme.
Alu(t): Alçak, alık, aptal.
Âm u hâs(a): Halk ve seçkinler. Metinde, zâhir bâtın(tasavvuf) ehli anlamında.
A'mâl(a): İşler ameller, hayırlar.
Amel(a): İş, hayır, çalışma.
Âmî(a): Avamdan olan kişi, halkın aşağı tabakasından. Tasavvufta hakikatten haberi olmayan.
Amm(a): Umûmî, herkese ait, halk.
Amu(a): Amca.
An(a): Lahza, çok az bir zamân.
Ân(f): O, güzellik, melâhat.
Anber(a): Güzel koku.
Anca(t): O kadar, onca.
Anda(t): Orada, oraya, o konuda, o hususta, o zamân.
Andak(t): Hemen, o anda, derhâl.
Andan(t): Ondan, ona, ondan sonra, ondan ötürü.
Anı(t): Onu.
Anın(t): Bununla, bu sebeble, bundan dolayı.
Anlar(t): Onlar.
Anmak(t): Hatırlamak, sözünü etmek.
Ansuz(t): Onsuz.
Ansuzın(t): Birdenbire, birden, bir anda.
Anter: Hz. Ali tarafından öldürüldüğü rivâyet edilen bir silahşör.
Anun(t): Onun.
Ap arı(t): Tertemiz, saf.
Âr(a): Benli, namus, utanma.
Arafât(a): Mekke'de hacılarun arefe günü ve gecesi kaldıkları mübarek dağın ismi.
Arasât(a): Arsalar, kıyâmetde her canlının dirilip toplanacağı meydan.
Mahşer yeri, haşır neşir yeri.
Ârâyiş(f): Süs, bezek, ziynet.
Araz(a): İşaret, alâmet, tesadüf, kaza. Tasavvufta, zâtî olmayan hâl ve
keyfiyet. Cevhere arız olan ve cevherden hariç bulunan.
Arbede(a): Kavga, gürültü.
Âreste(f): Süslenmiş, bezenmiş.
Arı(t):Temiz, pâk, saf, müberra, berî, güzel, parlak.
Arışgan(t): İddiacı, cedelleşen, mücadele eden.
Arıtmak(t): Temizlemek, tenzih etmek.
Arkurı(t): Eğri, karşı, ters, aykırı , tersine.
Armak(t): Yorulmak, yorgun düşmek.
Arş(a): Dokuzuncu gök. Bütün âlemi çevreleyen, âlem tasavvurunun
sonu ve en yüksek noktası kabul edilen yer. Tavan.
Arş-ı 'azim(a): En büyük 'arş, Cenâb-ı Hakk'ın arşı. Zatî âlem. İnsân-ı kâmilin gönlü.
Arş-ı Rahmân(a): Cenab-ı Hakk'ın 'arşı. Allah'ın izzet ve saltanatının
tecellî ettiği mahal. Kâmil insanın gönlü.
Arşın(f): Gez, endaze. Ölçü birimi.
Artuk(t): Başka, başkası, gayrı, fazla, artık.
Arturmak(t): Fazlalaştırmak, artırmak, arttırmak.
Arz(a): Yeryüzü, toprak, zemin, dünya.
Arzûmân(f): Dilek, istek.
Asâ(a): Değnek, baston, dayanak.
Âsân(f): Kolay.
Ashâb-ı suffâ(a): Hz. Peygamber'in sofasında kalan fakirler. Bu sahabe mutasavvıflara göre tam bir mistik hayat yaşamışlardır. İslâmda ilk sufiler kabul edilebilir.
Âsî(a): İsyân eden, emirlere itaat etmeyen kişi.
Âsil-zâde(a.f): Asil bir kişinin oğlu, şerefli bir âileye mensup.
Âsitân(f): Eşik, dergâh, tekye.
Âsitân-ı mürşid(f.a): Mürşidin tekkesi, şeyhin bulunduğu yer.
Assı(t): Fayda, menfaat, kazanç.
Âsûde(f): Rahat, sakin, müsterih.
Aş(t): Yemek.
Aşaklık(t): Tevazu, alçaklık.

Sözlüğün Tamamına Ulaşmak İçin TIKLAYINIZ

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber