Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
İstanbul’daki Askeri Tıp Okulu öğrencileri Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa tarafından vatanın işgalini önlemek için bir kongrenin toplanacağını ve Mustafa Kemal’in de “Gençlerin de görüşlerini almalıyız” davetini öğrenince kongreye en az 3 öğrenci arkadaşlarının (o zaman sadece İstanbul ‘da mevcut tıp okulu) katılmasını isterler.
Askeri Tıp Okulu üçüncü sınıf öğrencisi Yusuf Bey (Balkan) ve Hikmet Bey delege seçilir.
Yol paraları olmadığı için kendi aralarında para toplarlar. Fakat sadece 9,5 lira, yani bir kişinin Sivas’a gidebilmesine yetecek miktarda para toplanabilir. Öğrenci gençler aldıkları kararla kendilerini temsil etmesi için arkadaşları Tıp Öğrencisi Hikmet Beyi Sivas Kongresine delege-temsilci olarak gönderirler.
O Hikmet bey, 1901 yılında Balıkesir’in Savaştepe bucağında (O zamanki adı Giresun –daha eski Kiresun) doğmuştur. Posta-Telgraf memurlarından Hakkı Bey’in oğludur.
Hikmet Bey, İstanbul’da 1919 yılında Askeri Tıp Okulu’nda okumaktadır.
4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi toplanır. Ülkenin durumu, gidişat ve neler yapılabileceği tartışılırken imparatorluğun aciz, devletin başsız, ordusuz, silahsız oluşu yanında işgal devletlerinin kuvvetli orduları ve silah güçlerinin üstünlüğü birçok kişide karamsarlık yaratabilmekte, hatta manda tabir edilen başka ülkenin boyunduruğunu kabul etme kavramı dahi seçenek olarak akıllara gelebilmekte, açık açık konuşulabilmektedir.
O yokluk ve sıkıntı ortamında dahi işte bu yüreği dolu Türk genci ABD veya İngiltere manda ve himaye konusu telaffuz edildiğinde çok şaşırmış ve hiç beklenilmedik, çok sert bir tepki göstermiştir.
(Bazı kaynaklara göre İlk gün ilk oturumlar esnasında, bazı kaynaklara göre 2.gün)
Mustafa Kemal’in de bulunduğu bir toplantıda yüksek sesle tarihe geçecek aşağıdaki sözleri ifade etmiştir;
“Beyler;
Delegesi bulunduğum Türk gençliği beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa bunları şiddetle reddeder ve kınarız. Eğer manda fikrini kabul ederseniz sizleri hain ilan ederiz “
Coşkulu konuşmasını tamamladıktan sonra Mustafa Kemal ‘e dönerek aynı kararlılık ve heyecanla;
” Paşam, siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı olarak değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.”
ifadesini kullanmıştır.
Katılımcıların bu beklenmedik ama kararlı itiraz karşısında şaşkın; Mustafa Kemal ‘in de tepkisini merak ettiği ortamda Mustafa Kemal Paşa Tıbbiyeli gencin çıkışını çok beğenir, hatta mutlu olmuştur (Bazı kaynaklarda alnından öperek) ve hemen tarihe geçen o meşhur cevabı verir;
“ Evlat içiniz rahat olsun . Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Manda da yok, himaye de yok. Parolamız tektir ve değişmez : Ya istiklal ya ölüm..” der.
Mustafa Kemal’in bu sözleri üzerine salonda alkış kopmuş, Hikmet Bey de yerinden fırlamış, “Varol Paşam” diyerek coşkuyla Mustafa Kemal’in elini öpmüştür.
(Bazı kaynaklarda) Mustafa Kemal delegelere dönerek ,
” Beyler gördünüz mü, muhtaç olunan kudret gençliğin asil kanında zaten mevcut ” deyip sonra Tıbbiyeli Hikmet’i alnından öper ve
” Gençler , vatanın bütün umut ve geleceği size , genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır ” der.
Kongrede söylenen bu sözler, daha sonra Ulu önderin güveni ile Büyük Söylev’in sonunda Cumhuriyeti gençlere emanet etmesi ve
“… Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. “ olarak tüm gençliğin ülkesini, bayrağını seven özünün bağlılığı, güvencesi için kullanılmıştır.
Sivas Kongresi’ne katılan bu Askeri Tıp Öğrencisi Hikmet Bey, ülkesini seven, Bayrağına ve bağımsızlığına el sürdürmeyen, sorumluluk sahibi bir Türk gencinin nasıl düşünmesi gerektiğini göstermiş; vatan sevgisi, bağımsızlık duygusu ve görev bilinci konusunda örnek teşkil etmiştir.
Büyük Millet Meclisi kurulunca; arkadaşı Yusuf BALKAN’la birlikte Askeri Tıbbiye ’deki öğrenimini gönüllü yarıda bırakarak Ankara’ya gelmiş, iki arkadaş Cebeci Asker Hastanesi’nde görevlendirilmiştir.
O günün savaş ortamında halkımızı ve özellikle cephedeki askerimizi kırıp geçiren “tifüs salgınına'' karşı İbrahim Tali (ÖNGÖREN) başkanlığında “Tifüse karşı aşı üretmek” için gece gündüz özveriyle çalışmışlar, hatta kendilerini denek olarak kullanmışlardır.
Daha sonra Sıhhiye Subayı olarak Büyük Taarruza katılmış, Ulusal Zaferden sonra İstanbul’a dönerek Tıbbiye ’deki öğrenimini tamamlamıştır. Bir istisna, arkadaşı ile birlikte Üsteğmen rütbesiyle mezun olmuşlardır. Sonrasında yurt çapında birçok askeri birlikte Askeri Tabip olarak görevini ifa etmiş, Albaylığa kadar terfi etmiş, ancak mütevazi yapısı ile kendisini hiç ön plana çıkartmamıştır. Hatta sonraları Cumhurbaşkanı sıfatıyla M. Kemal ATATÜRK’ün yurt gezileri sırasında, görevli olduğu illere yaptığı ziyaretler esnasında özellikle kalabalıklar içerisinde görünmediği ifade edilmektedir.
Bilgi, belge ve dökümlerin çok zayıf olduğu o dönemlere ilişkin fazla bilgi ve belge olmamakla birlikte , mevcut çeşitli kaynaklarda çok etkili bilgiler göze çarpmaktadır.
Yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa yakınındakilere ve meclis İdarecilerine
” Bize Sivas kongresinde çok güzel yol gösteren Tıbbiyeli genç vardı, onu bulun Mebus yapalım , vatana hizmet eder ” der. Ancak yeterince yapılmayan araştırmalarda (bazı kayıtlarda) ” O Giresun ‘lu, Giresun vekillikleri dolu Paşam” denir.
Oysa O Giresun (ya da Kiresun), Karadeniz ‘de değil, Balıkesir ‘in ilçesi (o zaman bucağı) Giresun ‘dur.
Konu daha sonra anlaşılıp Mustafa Kemal’e ulaşınca
” İki tane Giresun olmaz, burası savaşın yapıldığı tepe, adı Savaştepe olsun ” der
ve M. Kemal Atatürk’ün takdir ve teklifleri ile 10 Ekim 1934 tarihinde TBMM ‘de adı “Savaştepe” olarak değiştirilir.
Bir başka kaynakta M. Kemal’in talimatı üzerine mebus yapılmak üzere araştırıldığı , ancak yeterince çalışma yapılamayınca bulunamadığı, “ölmüş” dendiği, M. Kemal ‘in çok üzüldüğü ancak o esnada Anadolu ‘da bir askeri hastanede (bazı kayıtlarda Yalova) Albay rütbesi ile başhekimlik görevinde bulunduğu belirtilmektedir. (M.Müfit KANSU).
Bir başka kaynakta kendisine ulaşılan dönemde Mustafa Kemal’in Milletvekilliği teklifi gönderdiği, bu teklif üzerine ” Paşamın ellerinden öperim” deyip ” Kendisine söyleyin burada ülkeme daha yararlı oluyorum ” dediği, Bu yanıt kendisine aktarıldığı zaman Mustafa Kemal ‘in gururla ve keyifle gülümseyerek ” Ben o değerli çocuktan böyle bir cevap bekliyordum” dediği de aktarılmaktadır. (Toktamış ATEŞ ,Cumhuriyet 4 Eylül 1999) .
Mustafa Kemal ATATÜRK’ e bir toplantıda Söylev ‘in sonundaki o ünlü sözüne ithafen “Koca ülkeyi gençlere nasıl emanet ettiniz Paşam ?” diye sorulur.
M. Kemal ATATÜRK bu soruya çok güzel bir cevap verir.
”Ben Milli Mücadele’ye çıktığımda ordunun da halini gördüm, saltanatın da. Bir de bağımsızlık ışığı gözünden parlayan Dr. Hikmet’i “ der.
Cumhuriyetin ilanından sonra ” BORAN ” soyadını alır. Öğrenciliğinde ve Cumhuriyetin ilanından sonra tatillerde Savaştepe’ye sık sık geldiği, kaldığı bilinmektedir.
Erken denecek yaşta, 46 yaşında veremden ölür. Ölümüne neden olan Verem hastalığına da görev aşkı ile Tabip Yarbay olarak Sarıkamış’ta görevliyken soğuk ve kara rağmen özverili çalışması, karda mahsur kalan askerlere ulaşmaya çalışırken ciğerlerini üşütmesi nedeniyle yakalandığı belirtilmektedir.
1945 yılında vefat eden Hikmet BORAN’ın mezarı Karacaahmet Şehitliğindedir.
Alıntı