Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
RÖNTGEN FİLMİNİN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU
Röntgen, Alman bilim adamı Konrad Röntgen tarafından geliştirilmiştir. Yaydığı X ışınları yardımıyla vücuttaki kemiklerde ve diğer organlardaki sorunların tespitinde doktorların en büyük yardımcısı olmuştur. Röntgen filmi eskiden sadece kemik kırık çıkıklarında zararın nerede olduğunun tespiti amacıyla kullanılıyordu. Ancak günümüzde röntgen filmleri sadece doku ve kemiklerin değil organların da zedelenmesi durumunda sorunun nerede olduğunun tespiti ve tedavinin kolaylaştırılması amacıyla kullanılmaktadır. Röntgen filmi ilk çıktığında ışınlarını buluşundan önce omurga kemiğinde kırık olup olmadığı vücudun bir ya da birden fazla yerinde görülen felçler ile anlaşılırdı. Günümüzde röntgen filmi doktorların daha doğru ve kesin teşhis koymalarına ve bu tür kırıkların tedavilerinde daha başarılı olmalarına olanak sağlamaktadır.
1895 yılında bulunan X-ışınları Wilhelm Conrad Röntgen tarafından bulmuştur. Tıp alanında X-ışınlarını radyografilerde ilk uygulayan da Wilhelm Conrad Röntgen’in kendisidir. radyoloji çalışanıdır. X-ışınları keşfedildikten sonra özellikle savaş zamanındaki yaralanmalarda ve tıbbi kliniklerde kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemizde ise ilk defa X-ışını 1896 yılında Esat Fevzi Bey tarafından kullanılmıştır. X-ışınlarının ilk keşfinden günümüze 100 yıldan fazla bir zamanda çok geniş bir kullanım alanı olmuştur.
1895 yılının 8 Kasım akşamı Güney Almanya'nın küçük bir kentindeki laboratuvarında Konrad Röntgen tıp tarihinin en önemli buluşlarındanbirisini gerçekleştiriyordu. Yoğunluğu azaltılmış bir atmosferde yüksek gerilimli akımların geçişi üzerine deneyler yapan Röntgen masanın üzerinde duran baryum tuzlarına bulanmış kâğıdın parlak ışınlar saçmaya başladığını hayretle gördü. Bu bilim dünyasında flüoresans olayı olarak anılan ışın saçmaydı ve bir rastlantı sonucu x ışınları keşfedilmiş oluyordu. Araştırmalarını sürdüren Röntgen eşinin elinin filmini çekerek ilk röntgen araştırmasını tamamladı. Birkaç gün sonra aynı deneyi Alman İmparatoru önünde tekrarlaması istendi.
Dört ay sonra "insanın ötesine geçen ışınlar" kafatasına saplanmış bir kurşunun konumunu saptamada kullanıldı. Bu amaçla hastaya 1.5 saat süreyle x ışını vermek gerekmişti. X ışınlarının insan hücreleri ve kalıtımı düzenleyen Dna zinciri üzerindeki zararlı etkileri henüz bilinmiyor koruyucu önlem de alınmıyordu.
Yıllar geçtikçe röntgen ışınları zararlarından arındırılarak aygıtı geliştirilerek hemen her hastanenin demirbaşı her hekimin başlıca teşhis rehberi olmaya başladı.
X ışınları ışık dalgaları benzeri elektro*manyetik dalgalardır dalga boyları gözle görünen ışığa oranla daha kısadır. Tungsten veya Molibden gibi erime noktası çok yüksek bir metali elektronlarla bombardıman ederek elde edilir elektronlar ise bir telin ısıtılmasıyla sağlanır. Elektron kaynağı ve metal havası alınmış (vakumlu) bir tüpte yerleştirilmiştir: X ışınlarının maddenin ötesine geçme gücü maddenin yoğunluğuna ve ışınların dalga boyuna bağımlıdır. Maddeyi geçen x ışınları maddenin hemen ardındaki bir özel fotoğraf filmine çarparak iz bırakırlar.
İçi boş ve yumuşak dokulu organlarımız ışınları kemiklere ya da doku dolu organlarımıza oranla daha kolay geçirdiklerinden saydam görüntü verir ve filmde görülemezler. Bu nedenle içi boş organların (açmide boş bağırsak gibi) röntgeni çekilirken hastaya x ışınlarını geçirmeyen sıvılar (radioopak maddeler) verilir. Bu sıvılara bir örnek mide ve bağırsak filmi için içirilen ' baryumsülfat eriyiğidir.
Tıp diğer bilim dallarındaki ilerlemelerden en çok yararlanan bilimdir. Böylece röntgenin keşfinde 1/2 ile 1 saat arasında uygulanan ışınlama süresi saniyenin 1/10'una indirilebilmiştir. Gelişmiş aygıtlardan yararlanan hastaneler ve fakülte kliniklerinde basit röntgen filmleri yerlerini tomografi'ye bırakmaktadır. Tomografi'nin özelliği vücudun derinliğindeki bir noktadan geçen düzlemin filmini çekebilmesidir. Tomografi vücudu "dilimlere" ayırarak her bir dilim için ayrı bir film çekebilmektedir.
Çeşitli organlarımıza uygun açılardan film çekme işlemi boyunca hastanın hareket etmesi ve dönmesi gerekir. Bu hasta yerine üzerine yattığı masayı döndürmek yoluyla kolay bir çözüme ulaştırılmıştır. Filmlerin banyo edilmesi de otomatik bir düzen içinde eskiden 10-20 dakikada yapılırken günümüzde 90 saniyede bitirilmektedir. Yıllar boyu karanlık bir odada neredeyse el yordamıyla çalışmaya zorlanan röntgen uzmanları günümüzde aydınlık ortamlarda çalışabilmektedir. "Radyolog lösemisi" hastalığı da ışın koruyucular kullanımıyla korkulan bir hastalık olmaktan çıkmıştır.
X ışınlarını geçirmeyen radioopak maddelerden iyot tozları kullanılarak atar*damarların durumu incelenebilmektedir bu yöntem Arteriografi olarak anılır. Kateder (vücutta herhangi bir boşluk ya da kanala sıvı zerketmekte kullanılan tüp şeklinde ortası açık madenî lastik veya plastikten yapılma araç) aracılığında kalp odacıklarına iyot tuzu verilerek dolaşım sisteminin filmi çekilebilir. Beynin iç boşluklarına ya da çevresine hava verilerek beyin yapısal özellikleri ve uğradığı zedelenmeler üzerine bilgi edinilebilir bu yöntem de Pnömöensefalografi olarak anılmaktadır.
X-ışınları eskiden tanı amaçlı olarak kullanılırdı ancak günümüzde bir çok yöntem ile birlikte kullanılmaktadır. Radyoloji denildiğinde bilgisayarlı tomografi, manyetik resonans, nükleer tıp (sintigrafi), ultrasonografi gibi tanısal görüntüleme yöntemleri anlaşılmaktadır.
Günümüzde hastalıkların tanısında radyolojik muayene çok önemli bir yardımcı tanı yöntemidir. Kimi zaman ise radyolojik görüntüleme yöntemi tek başına hastalığın tanısında yeterli olmaktadır.
Bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ile birlikte modern yöntemlerde geliştirilmiştir. Bu modern yöntemlere sintigrafi, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme örnekleri verilebilir.
Günümüzde kullanılan başlıca görüntüleme yöntemleri şöyledir;
- Röntgen
- Bilgisayarlı Tomografi
- Manyetik Rezonans Görüntüleme
- Ultrasonografi
- Radyonükleid Görüntüleme