Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Her insanda bir oblomovluk vardır. Oblomovluk bilinçli bir tembellik durumudur. Bazen kendi kendimize saatlerce yatarak dinlenmenin, hiç bir şey yapmamanın keyfine varmak isteriz. Ama bu uzun süreli bir atalet haline gelince bir uyuşukluk hali hasıl olur. Bir süre sonra amaçsız, umutsuz bir yaşam tarzı haline gelir. Bu hal bir süre daha devam edince insanı uyku ile uyanıklık arasındaki bir belirsizliğe sürükler. Artık geleceğe dair uzun uzun, tafsilatlı bir plan yapma, uygulamaya geçirilmediğinden bir işe yaramaz.
Rus yazar Gonçarov’un dünyaca ünlü eseri Oblomov 1959 yılında yazılmış, kendini gerçekleştiremeyen, geliştirmeyen, batıya Avrupa’ya karşı ezik kalan hantallaşmış Rus burjuvazisine yapılan bir eleştiridir. Roman’ın kahramanlarından soylu Oblomov, Rus aristokrasisini, en yakın arkadaşı Ştols Avrupa medeniyetini temsil eder.
Çok ayrıntılı, bazen gereksiz durumların uzunca bir betimlemesinin insanı usandıran bölümleriyle birlikte genel olarak iyi tespitlerin, akıcı sürükleyici bir üslubun hakim olduğunu görmek mümkün.
Oblomov’un kahyası kendi gibi tembel ve uyuşuk, efendisine bile sözünü esirgemeyen kaba saba Zahar, pratik zekasıyla işleri hemen rayına koyan aşçı Anisya, kendisine en çok yardımcı olan işlerinde daima başarılı bir iş insanı dürüst arkadaşı Alman melezi Ştols, dul iki çocuklu olup Oblomov’la evlenen emektar Agafya, onu dolandıran asalak arkadaşı Terentyev, bir süreliğine Oblomov’u tembellikten aşkıyla kurtaran, insan, toplum içine çıkaran güzel Olga romanın diğer kahramanlardır.
En çok beğendiğim iki bölümden biri Oblomov’un rüyası diğeri Olga ile aşklarını itiraf ettikleri mektupların olduğu bölümlerdir.
Özellikle Oblomov’un Zahar’a “Asmalı seni. Kaynar katrana atmalı seni, didik didik etmeli seni, şişe geçirmeli seni” ve ““Zehirli yılan” deyişi buna mukabil Zahar’ın efendisine hiç de değil manasında serzenişi hatıramda kalan ilginç ifadelerden.
Oblomov’un ani kalp kriziyle ölmesi, Zahar’ın ve Agafya’yı derinden etkilemiş, sonu hazin biten olay örgüsü ve verilen mesajlar yerini bulmuştur.
Oblomov’a mı ağlayayım, efendisinin ölümünden sonra dikiş tutmayan ve kör olup dilenciliğe düşen sakar Zahara’mı, veremden ölen Anisya’ya mı, soylu birine aşık olup ölümünden sonra yıllarca onun yasını tutan Agafya’ya mı?
Oblomovlukla kendini miskinleştiren uyanıklara mı, her insanın içinde bir oblomovluk vardır, diye kendilerini avutanlara mı? İnsan ne için yaşar? Umudu kalmayınca, amacı bitince, yaşama istenci körelince kendini bilinçli bir ataletin kucağında bulan insanlara mı? Ben bundan öte bir halta yaramam, bir baltaya sap olamam diyen saplantılı bir ruh haletine gark olunca artık iş işten geçmiştir. Hareketsiz, uyuşukluk, umutsuzluk amaçsızlık bir zaman ansızın bir yerde son nefesini tüketir insanın. Artık o anda her şey o insan için tükenmiş, hayat bitmiştir. Geride giderek silikleşsen masalsı bir hayatın hikayesi zihinlerde uzaktan ufukta giderek kaybolan bir silüet misali kalmıştır.
Şiddetle tavsiye ediyorum.
Fevzi Yetik
TEV Anadolu Lisesi Müdürü