Tarihçi İlber Ortaylı bir program esnasında; “Ayasofya’da namaz kılınmaz, Ayasofya gudubet bir binadır.” dedi. Görüntüler ortaya çıkınca adeta kıyamet koptu. Vay! Sen misin bunları söyleyen?


 

Tereddütsüz herkes ‘gudubet’ ne demek diye Google amcaya sordu, gördükleri cevaba göre pozisyon aldılar ve Ortaylı’ya oradan saldırmaya başladılar.

İlber Hoca, bu kelimeyi özellikle seçmiş ve üstüne basa basa tekrar ediyor. Dinleyiciler tarafından kelimenin anlamının bilinmeyeceğini çok iyi biliyor ama tercüme yoluna da gitmiyor. Vakayı nakletmeyi sürdürüyor.

Eğer bir kelimenin aslını anlayamaz, hissedemez ve ne ifade ettiğini duyumsayamazsanız varacağınız sonuç doğru olamaz.

Çok bilinen hadisedir; Tarık Buğra’ya bir panelde sorarlar; “Hakikat yerine ‘gerçek’ desek ne kaybederiz?” Buğra elini sertçe masaya vurur; “Hakikati kaybederiz evladım, hakikati…” diye haykırır.

Son devirde dilimiz büyük bir irtifa kaybına uğradı, kelimelerimiz yolunmuş kaza çevrildi, iç ses denen bir şey kalmadı. Duyumsamak, hissetmek geçmiş çağların hikayesi oldu. Ortalama zihin haznemiz 300 kelimeyi geçmiyor. O yüzden söylenilmek istenileni anlayamıyor, mesajları kavrayamıyoruz.


 

Burada “gudubet”i açmaya çalışsam, emin olun ben de ‘gudubet’i kaybederim.

Vakanın tarihsel arka planına şöyle bir bakalım;

Ayasofya bir cami olarak açılmadı. Fatih, İstanbul’a girdiğinde; “Ey Müslümanlar! Sizlerin namaz kılmak için bir mescide ihtiyacınız var, bu yüzden Ayasofya’yı cami yaptım.” demedi.

Yeryüzünün her yeri Müslüman’ın mescidiydi. Ayasofya’ya o payeyi vermek çok başka anlamlar ifade ediyordu. Her şeyden önce bu mabed bir güç gösterisiydi, İslam Medeniyeti’nin Batı’ya karşı üstünlüğünün simgesiydi. Bir çağın çöpe atılıp yeni bir çağın başlangıç hikayesiydi.

Ayasofya’nın tekrar açılması için hayal kuranlar, bu uğurda bedel ödeyenler de bir mescid olarak hayal etmediler. “Ayasofya açılsın da içerisinde Cuma namazı kılalım.” demediler. Ayasofya bir medeniyet gösterisiyse öyle açılmalıydı, aksi takdirde sonuç bu günkü gibi olur.


 

“Sultan Ahmet’te namaz kılan Ayasofya’da kılmaz.” diyor Ortaylı. Günümüz Müslüman’ı Sultan Ahmet’te namaz kılmayı becerdi mi ki ruhunu Ayasofya’da teskin etsin? Ortaylı yanlış bir şey mi söylüyor?

Ya da namaz kılmak kimin umurunda? Kimin böyle bir derdi var? Zaten, Ayasofya’nın açılması siyasi bir malzeme olmanın ötesine bu yüzden geçemedi.

Eğer bizim Ayasofya’yı açma kudretimiz olsaydı, Yahudi bugün Filistin’de bir tek insanın burnunu kanatmaya  cesaret dahi edemezdi.

İlber Ortaylı duayen bir tarihçi, “Sultan Hamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır” diyerek Kemalist kesime kafayı yedirecek kadar cesaretli biri. Onu eleştirmek ya da övmek bizim birikimimizi çok aşan bir güce sahip.

Biz sadece bir kelimenin etrafında vakayı tahlile çalıştık, ‘gudubet’ diyor kardeşim, aslında Ayasofya’dan önce bizim halimiz gudubet değil mi, binadan önce gönüllerimizin imarı gerekmez mi, Ortaylı yanlış mı söylüyor?


 

Ayasofya bir gün mutlaka açılacak, o gün dünyada tek bir mazluma el uzatmaya kimse cesaret edemeyecek. Gazze’deki, Doğu Türkistan’daki ve dünyanın en ücra köşesindeki mazlumların gönüllerinde bahar çiçekleri açtığında bilecekler ki Türk İslam Medeniyetinin fetih sembolü Ayasofya açılmıştır.

Necip Fazıl ne diyordu; “Bu millet ölmeyecekse bu Fatih dirilecektir.” Bu Fatih dirilecekse eğer, Ayasofya’da bir gün mutlaka açılacaktır…

Vesselam…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber