Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
ATATÜRK DİYOR Kİ!
Medeniyet
Biz her görüş açısından medenî insan olmalıyız. Çok acılar gördük. Bunun sebebi dünyanın vaziyetinin anlamayışımızdır. Fikrimiz, düşüncemiz, tepeden tırnağa kadar medenî olacaktır. Şunun bunun sözüne ehemmiyet vermeyeceğiz. Bütün Türk ve İslâm âlemine bakın; düşüncelerini, fikirlerini medeniyetin emrettiği değişiklik ve yükselmeye uydurmadıklarından ne büyük felâket ve ıstırap içindedirler. Bizim de şimdiye kadar geri kalmamız, en nihayet son felâket çamuruna batışımız bundandır. 5-6 sene içinde kendimizi kurtarmışsak zihniyetlerimizdeki değişmedendir. Artık duramayız. Mutlaka ileri gideceğiz; çünkü mecburuz. Millet açıkça bilmelidir, medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder. İçinde bulunduğumuz medeniyet ailesinde lâyık olduğumuz yeri bulacak ve onu koruyacak ve yükselteceğiz. Refah, mutluluk ve insanlık bundadır. 1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Ş.D.K. ve İ.S., S. 18)
İnkılâbın temellerini her gün derinleştirmek, desteklemek lâzımdır. Birbirimizi aldatmayalım. Medenî dünya çok ilerdedir. Buna yetişmek, o medeniyet dairesine dahil olmak mecburiyetindeyiz. Bütün boş ve temelsiz sözleri ortadan kaldırmak lâzımdır. Şapka giyelim mi, giymeyelim mi gibi sözler mânasızdır. Şapka da giyeceğiz, Batının her türlü medenî eserlerini de alacağız. Medenî olmayan insanlar, medenî olanların ayakları altında kalmağa maruzdurlar. 1925 (Atatürk’ün S.D. II, S. 223)
Ben, şimdiye kadar millet ve memleket iyiliğine ne gibi hamleler, inkılâplar yapmış isem hep böyle halkımızla temas ederek, onların ilgi ve sevgilerinden gösterdikleri samimiyetten kuvvet ve ilham alarak yaptım. Hedefimiz, gayemiz hep millet ve memleketimizin kurtuluşu, mutluluğu ve gelişmesidir.
Şimdiye kadar yaptığımız işlerde ve aldığımız kararlarda bizi aldatan ve millet aleyhine neticelenen hiçbir şeyimiz yoktur ve gösterilemez. Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve refahlı kılmaya çalışacağız ve bunu yapmağa mecburuz. 1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Ş.D.K. ve İ.S., S. 39)
Şu bilinsin ki, biz yabancılara karşı herhangi hasmane bir his beslemediğimiz gibi, onlarla samimâne münasebetlerde bulunmak arzusundayız. Türkler bütün medenî milletlerin dostlarıdır. Yabancılar memleketimize gelsinler; bize zarar vermemek, hürriyetlerimize güçlükler çıkarmaya çalışmamak şartiyle burada daima iyi kabul göreceklerdir. Maksadımız yeniden yakınlık meydana getirmek, bizi başka milletlere bağlıyan ilgileri arttırmaktır. Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin gelişmesi için de bu yegâne medeniyete iştirak etmesi lâzımdır. Osmanlı İmparatorluğunu çöküşü, Batıya karşı elde ettiği zaferlerden çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan ilişkileri kestiği gün başlamıştır. Bu bir hatâ idi, bunu tekrar etmeyeceğiz. 1923 (Atatürk’ün S.D. III, S. 67-68)
Biz, Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz. (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., S. 176)
Medeniyetin ne olduğunu başka başka tarif edenler vardır. Bence medeniyeti, kültürden ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu görüşümü izah için kültür ne demektir tarif edeyim : Bir insan cemiyetinin a- Devlet hayatında, b- Fikir hayatında yani ilimde, içtimaiyatta ve güzel sanatlarda, c- İktisadî hayatta yani ziraatte, sanatta, ticarette kara, deniz ve havaya ait ulaşım işlerinde yapabildiği şeylerin bileşkesidir. Bir milletin medeniyeti denildiği zaman, kültür namı altında saydığımız üç nevi faaliyet bileşkesinden hariç ve başka bir şey olamayacağını zannederim. Şüphesiz her insan cemiyetinin kültürü, yani medeniyet derecesi bir olamaz. Bu farklar, devlet, fikir, iktisadî hayatların her birinde ayrı ayrı göze çarptığı gibi bu fark, üçünün bileşkesi üzerinde de görünür. Mühim olan bileşkeler üzerindeki farktır. Yüksek bir kültür, onun sahibi olan millette kalmaz, diğer milletlerde de tesirini gösterir, büyük kıtalara şamil olur. Belki bu itibarla olacak, bazı milletler yüksek ve kapsamlı kültüre, medeniyet diyorlar. Avrupa medeniyeti, şimdiki çağ medeniyeti gibi. 1930 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 267)
Medeniyet demek, af ve müsamaha demektir. (Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 29)
Zulüm, medeniyetle uyuşamaz. Yeteneksizlik de affa lâyık bir şey olamaz. Çünkü, milletler işgal ettikleri arazinin hakikî sahibi olmakla beraber beşeriyetin vekilleri olarak da o arazide bulunurlar. O arazinin servet kaynaklarından hem kendileri istifade eder ve dolayısıyla bütün beşeriyeti istifade ettirmekle görevlidirler. Bu prensibe göre, bundan âciz olan milletler yaşama ve bağımsızlık hakkına lâyık olamamak lâzım gelir. 1920 (Nutuk III, s. 1182)
Medeniyetin coşkun seli karşısında mukavemet boşunadır ve o, gafil ve itaatsizler hakkında çok amansızdır. Dağları delen, göklerde uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, tetkik eden medeniyetin kudret ve yüksekliği karşısında, ortaçağa ait zihniyetlerle, iptidaî hurafelerle yürümeye çalışan milletler, mahvolmaya veya hiç olmazsa esir ve aşağı olmağa mahkûmdurlar. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti halkı, yenileşen ve olgun bir kütle olarak ilelebet yaşamaya karar vermiş, esaret zincirlerini ise tarihte görülmemiş kahramanlıklarla parça parça etmiştir. 1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Ş.D.K. ve İ.S., s. 47)
Benim kanaatim o idi ki ve daima o oldu ki, dünyada insan diye yaşamak isteyenler, insan olmak vasıflarını ve kudretini kendilerinde görmelidirler… Bu uğurda her türlü fedakârlığa razı olmalıdırlar. Yoksa, hiçbir medenî millet, onları kendi sırasında ve safında görmek istemez. 1926 (Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün B.A., s. 99-100)
Bilirsiniz ki dünyada her milletin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medenî eserlerle orantılıdır. Medenî eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum olan milletler, hürriyet ve bağımsızlıklarından soyunmaya mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak bilgisizliği ve ihtiyatsızlığı gösterenler, umumî medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdurlar. 1924 (Atatürk’ün B.N., s. 85)
Medeniyet yolunda muvaffakiyet, yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadî hayatta, ilim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegâne gelişme ve ilerleme yolu budur. Hayat ve yaşayışa hâkim olan hükümlerin zaman ile değişme, gelişme ve yenileşmesi zarurîdir. Medeniyetin icatları, fennin harikaları, cihanı değişiklikten değişikliğe sürüklediği bir devirde asırlık köhne zihniyetlerle, maziye düşkünlükle mevcudiyetin muhafazası mümkün değildir. Medeniyetten bahsederken şunu da kesinlikle söylemeliyim ki, medeniyetin esası, ilerleme ve kuvvetin temeli aile hayatındadır. Bu hayatta fenalık, muhakkak sosyal, iktisadî, siyasî güçsüzlüğe sebep olur. Aileyi teşkil eden kadın ve erkek unsurların tabiî haklarına malik olmaları, aile vazifelerini yürütmeye yetenekli bulunmaları lâzımdır. 1924 (Atatürk’ün B.N., s. 85)
Biz, kendi benliğimiz içinde ve kendi mizaç ve tabiatımızla ilerliyoruz ve ilerleyeceğiz. 1921 (Atatürk’ün S.D. I, s. 199)
Bağımsızlığını ve değerini dünyaya tanıtmak özellikleri, liyakati ve kudreti taşıyan milletlerin, medeniyet yolunda da hızlı ve başarılı adımlarla ilerlemek istidatları, kabul olunmak lâzımdır. Gerçi bir toplumun zamanla kökleşmiş örf ve âdetleri, hisleri ve inanışları mühimdir. Bu itibarla, toplumlar, ön ayak olacak fertler üzerinde, âdeta âmir ve hâkim bir tesir gösterirler. Fakat, yaradılıştaki istidat ve liyakati, gelişme ve yükselmeye erişmiş milletler, medeniyetin bugünkü gelişmelerinden feyiz ve ilham almış aydın evlâtlarının sevk ve rehberliğiyle, mazide kaçırdıkları fırsatların doğurduğu gecikmeleri, telâfi çaresini bulmakta gecikmezler. 1928 (Atatürk’ün S.D. II, s. 249)
Ülküyü kafasında daima canlı bulunduranların attığı kuvvetli ve maddî adımlar, esersiz kalmamıştır. Fakat, her adımı kısa ve noksan görmek, her an daha uzun ve art arda esaslı adımlarla ileriye yürümek, bütün vatandaşlarca esas meslek sayıldıkça israf olunan uzun asırların kaybının nispeten az zamanda telâfisinin mümkün olacağı kanaatindeyim. 1924 (Atatürk’ün S.D. III, s. 75)
Bugünkü Türk milleti, mazinin en derin medeniyetlerinde kuruculuk iddia eden bu Türk milletinin bugünkü çocukları, açık ve sağlam yolu bulmuşlardır. 1930 (Asım Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, s. 141)
Memleket mutlaka çağdaş, medenî ve yepyeni olacaktır. Bizim için bu, hayat davasıdır. Bütün fedakârlığımızın faydalı bir sonuç vermesi buna bağlıdır. Türkiye, ya yeni fikirle donatılmış, namuslu bir idare olacaktır ve yahut olamayacaktır.Halk ile çok temasım vardır. O saf kitle, bilmezsiniz ne kadar yenilik taraftarıdır. Yapacağımız işlerde hiçbir zaman bu engeller, kesif tabakadan gelmeyecektir. Halk müreffeh, bağımsız, zengin olmak istiyor; komşularının refahını gördüğü halde, fakir olmak pek ağırdır. Gerici fikirler besleyenler belli bir sınıfa dayanabileceklerini zannediyorlar. Bu kat’iyen bir vehimdir, bir zandır. Gelişme yolumuzun önüne dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz. Yenileşme yolunda duracak değiliz. Dünya müthiş bir cereyanla ilerliyor. Biz bu ahengin haricinde kalabilir miyiz? 1923 (Atatürk’ün S.D. III, s. 72)
Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün mesaimiz Türkiye’de çağdaş, bu nedenle batılı bir hükûmet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de, batıya yönelmemiş millet hangisidir? Bir istikamette yürümek azminde olan ve hareketinin, ayağında bağlı zincirlerle güçleştirildiğini gören insan ne yapar? Zincirleri kırar, yürür! 1923 (Atatürk’ün S.D.III, s. 68)
Türk milletinin gelişmesine asırlardan beri karşı koyan engelleri kaldırmak ve genel hayata çağdaş medeniyetin kanunlarını ve vasıtalarını vermek için sarf ettiğimiz çalışmanın, milletin umumî tasvibini kazandığı muhakkaktır. 1926 (Atatürk’ün S.D.I, s. 331-332)
Bugüne kadar elde ettiğimiz başarı, bize ancak ilerleme ve medeniyete doğru bir yol açmıştır; yoksa ilerleme ve medeniyete henüz ulaşılmış değildir. Bize ve torunlarımıza düşen vazife, bu yol üzerinde tereddütsüz yürümektir. 1923 (Atatürk’ün S.D.I, S. 307)
Gezdiğim ve gördüğüm her yerde millet, bilgisizlik ve taassuba harp ilânı halindedir. Medeniyet ve yenilik yolunda bir an kaybetmeye izni yoktur. Paslı beyinlerin şuursuz sözleri, anide milletin müşterek ve müthiş öfkesiyle bunalmaktadır. Bunu gözlerimle gördüm. 1924 (Atatürk’ün S.D.V, s. 149)
Sosyal ve ekonomik hayatımız, medenî milletlerin eriştiği derecelere göre düzeltilmelidir. 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 4. 12. 1929)
Biz, her görüş açısından medenî insan olmalıyız. Çok acılar gördük. Bunun sebebi, dünyanın vaziyetini anlamayışımızdır. Fikrimiz, düşüncemiz, tepeden tırnağa kadar medenî olacaktır. Şunun bunun sözüne ehemmiyet vermeyeceğiz. Bütün Türk ve İslâm âlemine bakın: Düşüncelerini, fikirlerini, medeniyetin emrettiği değişiklik ve ilerlemeye uydurmadıklarından ne büyük felâket ve ıstırap içindedirler. Bizim de şimdiye kadar geri kalmamız, en nihayet son felâket çamuruna batışımız bundandır. Beş altı sene içinde kendimizi kurtarmışsak zihniyetlerimizdeki değişmedendir. Artık duramayız; mutlaka ileri gideceğiz, çünkü mecburuz! Millet açıkça bilmelidir: Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder. İçinde bulunduğumuz medeniyet ailesinde lâyık olduğumuz yeri bulacak ve onu koruyacak ve yükselteceğiz. Refah, mutluluk ve insanlık bundadır. 1925 ( Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Ş.D.K. ve İ. S., s. 18)
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkı, medenîdir. Tarihte medenîdir, hakikatte medenîdir. Fakat ben, sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi söylüyorum; medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, fikriyle, zihniyetiyle medenî olduğunu ispat ve gösterme mecburiyetindedir. Medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, aile hayatı ile, yaşayış tarzı ile medenî olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Nihayet medenîyim diyen Türkiye’nin hakikaten medenî olan halkı, baştan aşağıya dış görünüşüyle dahi medenî ve olgun insanlar olduğunu fiilen göstermeye mecburdur. Bu son sözlerini açık ifade etmeliyim ki, bütün memleket ve dünya ne demek istediğimi kolaylıkla anlasın.Bu izahatımı yüksek topluluğunuza, tüm topluluğa bir sualle yöneltmek istiyorum. Soruyurum: Bizim kıyafetimiz millî midir? Bizim kıyafetimiz medenî ve uluslararası mıdır? Size iştirak ediyorum. Tabirimi mazur görünüz, altı kaval üstü şişane diye ifade olunabilecek bir kıyafet, ne millîdir ve ne de uluslararasıdır. O halde kıyafetsiz bir millet olur mu, arkadaşlar? Böyle nitelendirilmeye razı mısınız, arkadaşlar? Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak dünyaya göstermekte mâna var mıdır? Bu çamurun içinde cevher gizlidir, anlamıyorsunuz, demek doğru mudur? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak elzemdir, tabiîdir. Cevherin muhafazası için bir kap yapmak lâzımsa onu altından veya plâtinden yapmak gerekmez mi? Bu kadar açık gerçek karşısında tereddüt doğru mudur? Bizi tereddüde sevk edenler varsa onların ahmaklık ve kalınkafalığına karar vermekte hâlâ mı tereddüt edeceğiz? Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp diriltmenin yeri yoktur. Medenî ve uluslararası kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve elbette bunların tamamlayıcısı olmak üzere başta kenarlıklı serpuş. Bunu açık söylemek isterim : Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi, işte şapkamız! Buna, uygun değil, diyenler vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz. Ve onlara sormak isterim: Yunan serpuşu olan fesi giymek uygun olur da şapkayı giymek neden olmaz? Ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının özel elbisesi olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler? 1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün fi.D.K. ve İ.S., s. 46)
Devlet memurları, bütün milletin kıyafetlerini düzeltecektir. İlim, sıhhat açısından pratik olmak itibariyle her görüş noktasından tecrübe edilmiş medenî kıyafet giyilecektir. Bunda, tereddüde yer yoktur. Asırlarca devam eden gafletin acı derslerini tekrarlamaya takat yoktur. Biz, medenî insan olduğumuzu ispat ve gösterme için gerekeni yapmakta asla tereddüt etmeyeceğiz. 1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün fi.D.K. ve İ.S., s.61)
KISALTMALAR
Anafartalar M.A.T: Anafartalar Muharebatına ait Tarihçe; Mustafa Kemal.
Atatürk Hakkında H.B.: Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler; Afetinan.
Atatürk’ten B.H.: Atatürk’ten Bilinmiyen Hatıralar; Nakleden: Eski Bir Atatürkçü (Münir Hayri Egeli).
Atatürk T. ve D.K.H.: Atatürk, Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar); Ruşen Eşref Ünaydın.
Atatürk’ün B.A.: Atatürk’ün Bana Anlattıkları; Falih Rıfkı Atay.
Atatürk’ün B.N.: Atatürk’ün Başlıca Nutukları; Derleyen: Herbert Melzig.
Atatürk’ün B.N.M.: Atatürk’ün Büyük Nutuk’unun Müsveddeleri Üzerinde Arkadaşlarının Eleştirilerini Dinlemesi ve Gençliğe Seslenişi; Afetinan.
Atatürk’ün M.A.D.: Atatürk’ün Maarife Ait Direktifleri.
Atatürk’ün S.D.: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri.
Atatürk’ün Ş.D.K. ve İ.S.: Atatürk’ün Şapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Seyahatleri (1925); Mustafa Selim İmece.
Atatürk’ün T.T.B.: Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri.
A.Ü.R.İ.N.: Atatürk’ün Üniversite Reformu İle İlgili Notları; Utkan Kocatürk.
B.N.A.G.H.: Büyük “Nutuk”ta Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi; Afetinan.
E.Ö.K. Atatürk’le Beraber: Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber; Mazhar Müfit Kansu.
Gazinin N.A.V.: Gazinin Nutuklarından Alınmış Vecizeler; Muhit Mecmuası, No: 32, 1931.
G.C.Z.: Gizli Celse Zabıtları.
G.D.D. Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım; Asım Us.
M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları: Medenî Bilgiler ve M.Kemal Atatürk’ün El Yazıları; Afetinan.
M.E.İ.S.D.: Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve M. Eğ. Bakanlarının Millî Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri.
M.K. Mütareke Defteri: Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri; Falih Rıfkı Atay.
M.K. ve C.L.: Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü; Melda Özverim.
Z. ve K. Hasbıhal: Zâbit ve Kumandan ile Hasbıhal; Mustafa Kemal.
Alıntı: http://okulsiirleri.com/ataturkun-medeniyet-uzerine-sozleri/